1) Orhangazi'nin bastırdığı ilk Osmanlı akçeleri, 2) İkinci Sultan Murad'ın Edirne'de bastırdığı mangırlar.
3) En değerli ve bulanmaz Osmanlı paraları. Cem Sultan'ın bastırdığı paralar..
İnsanBirinciOsmanlı padişahı Osman Gazi, kendi adına hutbe okutmuş, fakatsikke bastırmamıştır.
Gerçi İsmail Galip Bey: «Takvim-i Meskukât-ı Osmaniye» isimli eserinde, şeklini de çizdiği isimsiz bir bakır sikkenin Osman Gazi'ye ait olması ihtimalinden bahsediyorsa da, güvenilir diğer tarih kaynaklarında bu ihtimali doğru saydırabilecek hiç bir bilgi ve belge yoktur.
Netekim«Tâc-üt-Tevârih» te bugünkü dilimizle: «Osman Gazi, düşman basmaktan, sikke basmaya vakit bulamamıştı!» şeklinde bir ibare de vardır.
Zaten diğer tarih yazarlarınıonaylayan tarihçi «Vâsıf» ın da belirttiğine göre: «Dev-let-î Osmaniye» ninevâil-i zuhurunda ekser, derahim-i Selçukiye (1) ve Hint, veIrakayn, ve Megâribe ve Efrenç sikkeleri cari olmuştur.»
Bunun içindir ki kendi adına sikke basan ilk Osmanlı padişahı Orhan Gazi'dir.
O devirlerde ve ondan da eski zamanlarda, devletler ve hükümdarlar, bastıracakları para için ya altın, ya da gümüş madenlerinden birini tercih edegelmişlerdi.
Netekim Orhan Gazi de buna uymuş ve kendi adını taşıyan ilk sikkeleri gümüşten kestirmişti.
Vâsıf tarihinin Bitlisli İdris'ten naklen belirttiğine göre, Orhan Gazi'nin kestirttiği o ilk sikkelerin bir yüzünde: «Elmücâ-hidü-fi-sebilillâh, Essultan Orhan» diğer yüzünde ise «daraba-fi - Bursa» kelimeleri yazılıdır. Halbuki böyle bir sikke bugün mevcut değildir (2).
Orhan Gazi.
Orhan Gazi'nin elde mevcut sikkelerinin bir yüzünde: «Lâilâhe illallah, Muhammedenresulullalı» ile: «Ebubekir, Ömer, Osman, Ali» isimleri yazılıdır. Sikkenin diğer yüzünde ise şu yazılar okunmaktadır: «Orhan bin Osman, darabafi-Bursa.»
Bu sikkenin madeni, yüzde doksan gümüştür ve Hayrullah efendinin: «Devlet-i Aliye-i Osmaniye Tarihi» isimli eserinde belirttiğine göre, (3) Orhan Gazi bu sikkeleri basar basmaz, Selçuk paralarının tedavülünü derhal yasaklamıştır.
Dikkat etmiş bulunacağınız gibi, Orhan Gazi tarafından tedavüle çıkarılan ilk Osmanlı sikkelerinden bahsederken, «bastırmıştır» yerine «kestirmiştir» kelimesini kullanmaktayız. Çünkü, Türk Tarih Encümeni Mecmuasının 1-6 sayılarında, büyük emek mahsulü incelemeleri yayınlanan Miralay Ali Bey, o zamanın para basma yöntemi hakkında, bize şu dikkate değer bilgiyi vermektedir:
«Gümüş, evvelâ levha ve şerit halinde çekilip, badehu sikke denilen çelik kalıplar ile bunların üzerlerine çekiç ile vurularak yazı ve eşkâli intiba ettirildikten sonra etrafı keskiyle kesilirdi. Müverrihlerin: «Akçeler yeniden kal' ve darbedildi!» demeleri bundandır ve bu «darp» — yani vurmak, çekiçle dövmek, — işinden ötürüdür ki, akçe yapılan yerlere darphane ismi verilmiştir!»
Böylece kestirilen sikkelerde, akçelerde ve mangırlarda (4)«Han», ve «Sultan» sıfatlarının kullanılması Birinci Sultan Murad devrinde başlamaktadır.
İlk kağıt qarayı bastıran, Sultan İkinci Mahmud.
Sikkelerin, akçelerin, mangırların gümüşten ve bakırdan kestirilmeleri, Orhan Gazi devrinden, İstanbul'un fethine kadar, süregitmiştir. Fakat İstanbul'un fethinden sonra H. 883'tedir ki, Fâtih Sultan Mehmed, Osmanlıların ilk altın sikkesinikestirmiştir. Bu ilk altınlar, tıpkı o zamanki Venedik dukaları gibi, bir dirhem ve bir kırat, iki habbe vezninde idi. Ayarı ise, tam altın ayarı olan 24 ayardan bir tek ayarcık eksikti: 23 ayar!
Fâtih, Rumlar'ın da okuyabilmeleri için, kestirdiği paralardan bir kısmının yazılarını da Rumca olarak yazdırmıştı. Altın, gümüş ve bakır sikkeler üzerine Rumca olarak yazdırılmış olan ibarenin Türkçesi de işte aynen şöyle oluyordu:
«Bütün Rumeli ve Anadolu'nun en büyük padişahı Mehmed!...»
Osmanlı paraları arasında en nadir olanı, Fâtih'in ölümünden sonra Cem Sultan'ın bastırdığı sikkelerdir.
Hep bildiğiniz gibi, babasının ölümünden sonra Cem Sultan, Bursa'yı zaptederek orada üç hafta kadar hükümdarlık etmişti. İşte o sırada Cem Sultan Bursa'da, hem kendi adına hutbe okutmuş, hem de sikke bastırmıştı.
Şimdi örnekleri elde en az bulunan Osmanlı sikkeleri bunlardır (5). Ve bunlar üzerinde okunan kelimeler de işte şunlardır:
«Cem bin Sultan Mehmed Han...»
Orhan Gazi tarafından piyasaya ilk sürülüşünden itibaren, bu altın, gümüş, ve bakır, sikkeler, akçeler ve mangırlar etrafında nice kanlı kıyametler koptu, ve nice karışık entrikalar döndü.
Zaman geldi ki, koca Yavuz Sultan Selim, başı daralarak zengin bir yahudiden altmış bin altın borç istemek zorunda kaldı. Fakat yahudi zengini, bu paraya karşılık oğlunun kapı halkı içine alınmasını isteyince, fena halde öfkelenen Yavuz, — bereket tam o sırada tarihçi Koçi beyin tabiriyle «etraf-ı memalikten mal-ı hazine eriştiğinden» — altmış bin altınını ona hemen geri verdirtti.
Zaman geçtikçe, piyasaya, bu sikkelerin,akçelerin, mangırların sahteleri sürüldü.
Hele Üçüncü Mehmed devrinde, ortalıkta sağlam ve tam ayarlı akçe bulmak hemen hemen imkânsız bir hal almıştı.
Üçüncü Mehmed'in annesi Safîye Sultan'ın gözdeleri arasında «Kira» adında bir yahudi kadın vardı ki, bu kalpazanlıkta baş rollerden birini oynuyordu.
KİRA KADININ ÖLÜMÜ
Anlatılanlara göre; «Sipahiler bunu öğrenince evvelâ Şeyhülislâm Sun'ullah Efendi'ye, sonra da Sadâret kaymakamı Halil Paşa'ya gittiler.
«Oraya gittiklerinde «Kira» isimli mel'uneyi uzaktan, oğullarıyla birlikte divanhane merdiveninden çıkarken gördüler. Hemen hançerlerini çekerek bunlar üzerine hücum ettiler. «Kira» kadınla iki oğlundan birini parça parça edip, gerek kadının, gerek oğlunun ayağına ip takarak, cesetlerini Atmeydanına (Sultanahmed Meydanı) sürüklediler. Onları oraya bıraktıktan sonra, kestikleri ellerini ve tenasül aletlerini götürüp, kalpazan kadını himaye edenlerin kapılarına mıhladılar.
«Kira» kadının küçük oğlu müslümanlığı kabul ettiği için ölümden kurtuldu. Sonradan «Aksak Mustafa Çavuş» diye anılır oldu.
«Kira» isimli kadının ölümü ile bıraktığı mücevherat ve gayrimenkulden başka, yalnız ticaret için elinde bulundurduğu malların pahası beş yüz yük akçe tutarında idi ki, bir yük on bin akçe hesap edildiğine göre, bu muazzam servet beş milyon akçe demekti.» (6)
Fakat ne bu olay, bu akıbet ve benzerleri, ne toplu halde kalpazanların idamları, ne de alınan daha nice tedbirler, çıkarlarını sikkeler, akçeler ve mangırlarla oynamakta bulan sahtekârları ürkütüp sindirdi.
Bu yüzden, kalp ve kırık akçelerin ortalığı kaplaması IV. Murad'ın cülusunda son haddine varmıştı. Artık akçenin halk nazarında hiç bir değeri kalmamış olduğu için, Sadrazam Kemankeş Ali Paşa akçenin yerini tutmak üzere, Osmanlı tarihinde ilk defa «PARA» adını taşıyan yeni sikkeler kestirdi ve ortaya mangır yerine, gene ilk defa «Kuruş» ismini taşıyan başka paralar çıkardı.
Bu tarihten çok sonra, III. Sultan Ahmed devrindedir ki, Osmanlı tarihinin iktisadî, malî ve ticarî literatürüne, ilk defa olarak lira kelimesi de girdi ve busuretle de akçe, sikke, mangır gibi isimlerin yerini bugün bile kullanmakta olduğumuz, lira, kuruş kelimeleri almış oldu.
Bundan sonra sıra ilk kâğıt paranın çıkarılışına geliyordu. Gerçi Enver Ziya Karal:«İkinciMahmud devrinde (M. 1830) ilk defa olarak «Kaime» adıyla kâğıt para çıkarılmıştı.» diyorsa da, bunun kaynağını gösterebilmiş değildir.
Netekim gerek «M. Belin», gerek Ziya Karamürsel, Osmanlılar devrinde ilk kâğıt paranın Abdülmecid zamanında basıldığını belirtmektedirler.
Osmanlılar devrinin ilk bankası da, «Dersaadet Bankası» ismi altında gene bu padişah devrinde kurulmuştur. Şu var ki, yüz milyon kuruşluk hisse senedi çıkararak ve yirmi beş milyon kuruş sermaye ile M. 1849'da kurulan bu ilk banka, kendisinden beklenen başarıyı sağlayamadı. Konan sermaye iki yıl içinde battıktan başka, banka, otuz beş milyon kuruş da borca girdi.
Bu yüzden bu ilk bankanın tasfiyesinden sonra, yüz milyon kuruş sermayeyle Galata'da «Bank-ı Osmânî» — Osmanlı Bankası — kurulmuştur. Bunun kuruluşundan sonradır ki, Osmanlı devleti, kendi tarihinin ilk resmî istikrazını, — Mısırdan gelen vergileri karşılık göstererek, — İngiltere'den yapmıştır. Yabancı devletlere, istikrazlar karşılığında demir yolları, tünel inşa etmek imtiyazları gibi ilk imtiyazların verilmesi de bu devirde başlar.
İkinci Abdülhamid devrinde çıkarılan «Kavaim-î nakdiye nizamnamesi», Osmanlılar devrinde para basmak işini ilk defa bir kanun çerçevesi ve zaptı raptı içine almıştır .
Daha sonra Beşinci MehmedReşad devrinde — M. 1916'da — çıkarılan ve Osmanlı paralarında kıymet ölçüsünü altına bağlayan: «Tevhid-i Meskukât Kamın-ı Muvakkati», kâğıt paranın gittikçe düşen kıymetinde nisbî ve geçici bir duraklama yaratabilmiştir. Milletlerin ve insanlığın hayatında en önemli rolleri oynamış olan paranın, Türkiye'de Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden sonra geçirdiği maceralar, ayrı bir yazının konusu olabilir. Biz sözümüzü bitirirken, şu kadarını söyleyelim ki, asırlar boyunca geçirdiği kanlı ve çeşitli keşmekeşlerden sonra, paraya kazandırılabilmiş olan asıldeğer, onu insanların en güvendikleri kuvvet haline sokmuş, ve atalardan kalma: «Ak akçe kara gün içindir!» sözüne, eskisinden daha köklü bir önem sağlamıştır.
(1) Osman Bey zamanında tedavül eden Selçuk dirhemleri, III. Alâeddin Keykubâd'a aittir ve 11 kırat veznindedir.
(2) «İdris-i Bitlisinin bahsettiği bu paraya bugün rastlanmaması, zayi olması ihtimalini ortaya koymaktadır.» (Osmanlı imparatorluğunda para-Ekrem Koierkılıç, S. 10).
(3) Hayrullalı Efendi Devlet-i Aliye-i Osmâniye Tarihi, cilt 3, s. 65, 66, 67.
(4) İsmail Galip Bey: «Takvim-i meskukâtı -Osmaniye.» isimli eserinde bakır sikkelere «mangır» denildiğini ve bakır kelimesinin de moğoldilinde nakit anlamına geldiğini yazmaktadır.Divanı - Lügat - üt - Türk ise bakır kelimisini eski çinin parası olarak anlatır.
(5)Gene İsmail Galip Bey, «Takvim-i-Mes-kûkâtı - Osmaniye» isimli eserinde, bu akçelerden dört tanesinin malum ve mevcut bulunduğunu açıklıyor .
(6) (Osmanlı İmparatorluğunda para - Ekrem Kolerkılıç, S. 51.)
Kaynak: Türkiyede Paranın Tarihi. Cengiz Danış. Hayat Tarih Mecmuası 1966-Sayı 9 Sayfa 74-77
____________________________________________________________________________________
ESKİ İSTANBUL'DA ARABALAR VE ARABACILAR
ESKİ İSTANBUL'DA TULUMBACILAR VE YANDAN ÇARKLI İTFAİYE VAPURLARI
ESKİ İSTANBUL HAYATINDA ÇİÇEK VE ÇİÇEKÇİLİK
Çayın Tarihi ve Çay Türkiye'ye Nasıl ve Ne Zaman Geldi?
Tütün ve Enfiye İstanbul'a Ne Zaman Geldi? Eski İstanbul'da Kahveler
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 13)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 12)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 11)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 10)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 9)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 8)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 7)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 6)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 5)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 4)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 3)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 2)
Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 1)
Eski İstanbul (Bölüm 28) SON Eski İstanbul (Bölüm 27)
Eski İstanbul (Bölüm 26) Eski İstanbul (Bölüm 26) Eski İstanbul (Bölüm 25)
Eski İstanbul (Bölüm 24) Eski İstanbul (Bölüm 23) Eski İstanbul (Bölüm 22) Eski İstanbul (Bölüm 21)
Eski İstanbul (Bölüm 20) Eski İstanbul (Bölüm 19) Eski İstanbul (Bölüm 18) Eski İstanbul (Bölüm 17)
Eski İstanbul (Bölüm 16) Eski İstanbul (Bölüm 15) Eski İstanbul (Bölüm 14)
Eski İstanbul (Bölüm 13) Eski İstanbul (Bölüm 12) Eski İstanbul (Bölüm 11)
Eski İstanbul (Bölüm 10) Eski İstanbul (Bölüm 9)
Eski İstanbul (Bölüm 8) Eski İstanbul (Bölüm 7) Eski İstanbul (Bölüm 6)
Eski İstanbul (Bölüm 5) Eski İstanbul (Bölüm 4) Eski İstanbul (Bölüm 3)
Eski İstarbul (Bölüm 2) Eski İstarbul (Bölüm 1) Nusretiye Camisi
İstanbul Namazgâhları-6 İstanbul Namazgâhları-5 İstanbul Namazgâhları-4
İstanbul Namazgâhları-3 İstanbul Namazgâhları-2 İstanbul Namazgâhları-1
Yeni Cami Hünkâr Kasrı Cami Alemleri Sadaka Taşları
Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme Sıbyan Mektebleri
Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3) Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)
Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmiştir.
© 2011-2021 | H.Veysel Güleryüz