Bizans şehri Roma imparatorluğunun başkenti olunca İstanbul’a gelen Romalılar ve zenginler hemen kendilerine konutlar yaptırmaya başladılar.
İlk yapılan evler Roma evlerine benzer olmakla beraber, doğal olarak Bizans’da o zaman var olan yapım yöntemlerinden de çok farklı değildiler. Öte yandan Roma’dan gelen işciler ve kalfalar kendi bildikleri ve Roma halkının alıştığı şekillerde konutlar yapıyorlarsa da yapımında yerli dülgerler ve işçilerin de etkisi oldu.
Zenginlerin evleri direkli gölgelikli ve sütunlu olarak süslenildiği gibi evlerin içerlerinde de duvarlar mozayik resimler, işlemeler ve mermer kaplamalarla süslenildi.
Zengin evlerinde birer hamam ve sarnıç bile vardı. Fakat çok hızlı olarak yapılan bu yapılardan bir kısmı çok sürmeden depremler ve bir kısmı da yangınlarla harap oldu.
Altıncı yüzyıla doğru yani Bizans sanatı özel bir şekilde kendini göstermeye başladığı zamanlarda Bizans halkının gerek hayatı ve gerekse sanatsal zevkleri Roma’nınkinden farklılaşmıştı ve bu ayrıcalık evlerin yapım biçimleri ve düzenlerinde de görülmeye başlamıştı. Roma evleri, Suriye’nin yapım tarzından etkilenerek yeni bir şekil almıştı.
Bu nedenle bir taraftan doğunun sürekli etkisi, diğer taraftan ilerlemekte olan Bizans dini mimarlığının etkileri altında meskenlerin mimarisini özel bir şekle dönüştürmüştü. Öteyandan şehrin bir sur ile çevrili olması nedeniyle arsaların sınırlı bulunması, sokakların dar olmasını ve ev arsalarının küçüklüğünü gerektirdiğinden her zaman evlerin üst katı temelden dişarıya çıkmalı olarak yapılma zorunluğunda olduğundan, bindirme konsollar üstünde cumbalar yapılmaya başlanılmıştı. Bu tür cumbalar «Pompe’i»’nın milattan önce ikinci yüzyılda yapılan evlerinde bile görülmektedir. Mösyö de Vogüe bu cumbaların dördüncü yüzyıldaki Suriye evlerinde bile var olduğunu söylüyor. [120]
[120] Roma’da olduğu gibi İstanbul’da da orta sınıf halkı ve esnaf takımı kendilerinin bir eve sahip olmasına çok çalışırlardı. Kiracılık sanki ayıp olarak düşünülürdü. Hatta bu nedenle aynı binanın çeşitli katlarının çeşitli sahipleri bile vardı ki bu tür durumlar şehrimizde halen görülmektedir.
Pencereden sokağa bakmak İstanbul’da o zamanlardan beri, kadın erkek, herkesin bir eğlencesiydi. İşte bu nedenle cumbaların bir gerekliliğini de bu durum oluşturuyordu. Özellikle her zaman ayaklanmalara, kargaşalığa uğrayan bir şehirde kendi kapısı önünde geçen olayları görmek ve bir dereceye kadar kapısını savunmak zorunluluğu da vardı ki bu cumbalar o görevi de yapıyorlardı. Yani sanki kalelerin birer küngüreleri (121) durumundaydılar.
(121) Küngüre. Kubbenin en yüksek yeri, tepesi.
Pencerelerin önüne genellikle saksılar ya da kutular içinde çiçekler konulurdu. Şehire yakın büyük taş ocakları bulunması, mimarları küçük tuğlalarla çalışmaya zorladığından, kubbe ve kemerler bu mimarinin en birinci işlemleri sırasındaydı. Depremler ve yangınlar o zamanki evlerin hemen tümünü harap duruma soktuğundan, günümüzde Bizans devrinden kalma bir eve rastlamak zordur. Bu evlerin şekli hakkında, ancak el yazısı Bizans kitaplarındaki minyatür resimlerden bir fikir almak olasıdır.
Günümüzde İstanbul’da bulunan evler içinde fetihten önce yapılmış belki bir iki eve rastlanılabilir. Fakat daha sonra yapılan evlerin, on üçüncü yüzyıl evlerinden o derece farklı olmamaları gerekir. Çünkü Rum mimar ve duvarcıları fetihten sonra da inşaata devam ettikleri ve bildikleri yöntemle inşa ettikleri kuşkusuzdur. Bu evleri bugün bindirme konsollar üstündeki cumbalarından, taş kuşakları arasındaki birkaç sıra ince hatıllarından (122), yuvarlak tablalı pencerelerinden, tesdere dişi gibi kirpi saçak denilen ve tuğlaların köşeleme konulmasından oluşan saçaklarından tanımak olasıdır.
(122) Hatıl: Duvarları sağlam tutmak, yukarıdan gelecek ağırlığı her tarafa bölmek için aralara konulan kereste tuğla veya beton tabakası.
Stini yani sivri kemerli olan pencereler daha sonraki bir zamana özgüdür. Asıl Bizans evlerinde pencerelerin üstü tam yay şekilli kemerlidir.
Kuşkusuz ki bu yapı türü Türkler’in mimarlığına geçmiş ve daha sonra yapılan Türk yapılarının ve evlerinin birçoğu bu tarzda yapıldığı gibi ahşap olarak yapılan evlerde de bu tür mimarlık şeklini biraz takit etmişlerdir.
İstanbul’da dokuzuncu yüzyıldan itibaren yapılan Bizans evlerinin genel şekilleri şunlardır:
1-Evler çok ender olarak iki ve üç kattan fazladır.
2-Her kat birbiri üstüne cumbalarla dışarıya taşkın bulunur.
3-Genellikle her kat arasında ya kenger (123) yapraklarıyla süslü veya tuğlalardan birbirlerine çevresel olarak konulmuş testere dişi şeklinde salkımlar vardır.
(123) Kenger: Birleşikgillerden, dikenli yapraklı, sütünden sakız yapılan bitki, yaban enginarı, eşek dikeni (oynara carduculus).
4-Evin ön duvarları her iki sıra taş arasında birkaç sıra ince tuğla tabakasıyla ayrılmış ve araları kabarma olarak harçla doldurulmuştur.
5-Pencereler ya bağımsız ya da yukarı tarafları yarım çember şeklindedir. Pencerelerin üst kısmındaki tablaları üzerinde tarih veya yazılar bulunur.
Evlerin içine ışık pencerelerden girer. Bu pencerelerdeki çerçeveler camilerde olduğu gibi genellikle alçıdan olup aralarına küçük cam parçaları konularak yapılmışlardır.
6-Damlar ya kemer üstüne teras veya iki tarafa akıntılı çatı şeklinde olup üzerleri bildiğimiz İstanbuul kiremiti ile örtülüdür. Bu kiremitler evin duvarında dışarıya taşkın bulunan ve tuğlaların çaprazında olarak birbiri üzerlerine bindirilmelerinden oluşan saçaklar üstüne gelir ve oradan sular damla damla sokağa dökülür.
7-İç tarafta odalar genelde genişce bir sofa üstüne olup bu sofaya da bir koridor ile girilir.
8-Pencere ve kapı kanatları genelde demirdendir ve üzerlerinde iri başlı çiviler vardır. İçerideki kapılar ise tahtadan ve zengin evlerinde oymalıdır. Bazı evlerde kapı yerine perde kullanılır.
9-Çatının ağırlığını azaltmak için bazen kubbe ile çatı arasına boş küpler yerleştirilir. Bu yöntem yapıyı sıcak ve soğuktan bile korur.
10-Döşemeler ya mermer veya kırmızı tuğladandır.
11-Merdivenler genelde yapının dışında ve bahçe tarafından birinci kata çıkar ve birçok sahanlıkları olup kârgirdir. Bugün Kumkapı istasyonu civarında bu şekilde eski bir ev vardır ki bazı eski eser uzmanları bunu Bizans zamanlarına özgü olarak düşünmektedirler.
Tekfur Sarayı’nda görülen cumlaların aynısı da bu evde vardır. Her katta dört metre elli santim ile elli metrelik kemerli birer sofa bulunur. Tam yay şeklinde devirli pencereleri cumbarı bir cepheye açılır.
.
Fener’de Bizans evleri.
İstanbul’un fethinden sonra Rumlar’ın bugüne kadar oturmaya devam ettikleri Fener tarafında bile bazı eski evler görülür. Bunlara, şekillerine göre Bizans zamanında yapılmış denilse bile, herhalde o tür yapıma çok benzer olduklarından önemli oldukları açıktır.
Bunlar arasında Venedik Balyosunun (124) evi izlenmeye değerdir. Evin genişliği tümüyle kemerli bir odadır. Dışarıdan ve merdiven başında üç sütunlu bir sofa vardır. Evin döşemeleri altı köşe kırmızı tuğladandır ki bu tür döşemeler «Sent İren (Saint İrene)» Askeri Müze’sinin döşemelerinde bile görülmektedir. Yukarıda anlatılan Tekfur Sarayı bile mimarlık yönünden çok değerli bir yapıdır. Kuşkusuz ki o devirde yapılan evlerde imparatora özgü olan bu ikametgâhın daha küçük ve doğal olarak daha basit bir şekile ve özellikle yapımı yönünden benzerdi.
(124) Balyos: Osmanlı İmparatorluğu döneminde Fransız ve özellikle Venedik elçilerine verilen ad.
Fener’de Bizans türü bir ev.
Eskiden Cenevizler’in oturduğu Galata tarafında da Bizans mimarlığına özgü birçok evler ve dükkânlar görülmektedir. Bunlar arasında on üçüncü ve on dördüncü yüzyıllardan kalanlar bile vardır. Sen Piyer (Saint Pierre) hanı karşısında ve Voyvoda caddesi üzerinde bulunan Podesta’nın oturduğu ev bile dikkate değerdi. Bu ev birkaç yıl önce yıkılarak yerine bir han yapılmıştır.
Galata’nın dar sokakları arasında ve ötede beride kalan bu bir kaç evin gerek plân ve resimlerini ve gerek açıklamalarını Eski Galata kitabımıza vereceğiz.
Bizans evleri hakkında «General Beliye (Beylié)» “L’habitation civile byzantiné” adıyla bir eser yazmıştır. Bu eserde Bizans mimarlık yapılarına dair geniş bilgi olduğu gibi Mösyö Dil’in (Diehl) “Manuel de l’art byzantin” kitabında da geniş bilgi vardır.
Tekfur Sarayı harabesi (içeriden görünüş)
Sarayburnu ve Ayasofya’nın Galata Kulesi’nden görünüşü.
İstanbul’un Haliç tarafının Galata Kulesi’nden görünüşü.
____________________________________________________________________________________
Eski İstanbul (Bölüm 26) Eski İstanbul (Bölüm 25)
Eski İstanbul (Bölüm 24) Eski İstanbul (Bölüm 23) Eski İstanbul (Bölüm 22) Eski İstanbul (Bölüm 21)
Eski İstanbul (Bölüm 20) Eski İstanbul (Bölüm 19) Eski İstanbul (Bölüm 18) Eski İstanbul (Bölüm 17)
Eski İstanbul (Bölüm 16) Eski İstanbul (Bölüm 15) Eski İstanbul (Bölüm 14)
Eski İstanbul (Bölüm 13) Eski İstanbul (Bölüm 12) Eski İstanbul (Bölüm 11)
Eski İstanbul (Bölüm 10) Eski İstanbul (Bölüm 9)
Eski İstanbul (Bölüm 8) Eski İstanbul (Bölüm 7) Eski İstanbul (Bölüm 6)
Eski İstanbul (Bölüm 5) Eski İstanbul (Bölüm 4) Eski İstanbul (Bölüm 3)
Eski İstarbul (Bölüm 2) Eski İstarbul (Bölüm 1) Nusretiye Camisi
İstanbul Namazgâhları-6 İstanbul Namazgâhları-5 İstanbul Namazgâhları-4
İstanbul Namazgâhları-3 İstanbul Namazgâhları-2 İstanbul Namazgâhları-1
Yeni Cami Hünkâr Kasrı Cami Alemleri Sadaka Taşları
Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme Sıbyan Mektebleri
Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3) Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)
Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmiştir.
© 2011-2019 | H.Veysel Güleryüz