kitap.jpg

ESKİ İSTANBUL ABİDELERİ VE BİNALARI

Prof.Celal Esat Arseven

- 3 -

(Geçen Bölümden Devam)

Ic-Kapak.jpg

 

- 3 -

Sultan İkinci Mehmet

Ve Fetih Hazırlıkları

S-030.jpg

Sultan İkinci Mehmet Han’ın ressam Bellini tarafından yapılan resmi.

Sultan İkinci Mehmet, babası Sultan İkinci Murat Han hayatta iken yaptığı ilk padişahlığında, gerek halk ve gerekse vezirleri tarafından gösterilen itaatsizlik nedeniyle üstün özelliklerini göstermeyi başaramamıştı. Babasının ölümü üzerine (1451) Edirne’de ikinci kez parişah olunca ilk işi Sırp kıralı Jorj Brankovik’in Gorges Brankovitch (Vilikoğlu) kızı olup Sultan Üçüncü Murat Han’ın karısı ve beşikde iken ölen Şehzade Sultan Ahmet’in annesi bulunan prensesi ülkesine göndermek oldu.
Sultan İkinci Murat’ın ikinci kez padişah olmasına neden olan vezirler, Sultan İkinci Mehmet Han’ın düşmanlığından korkuyorlardı. Fakat pâdişah bunlara karşı hiçbir öc alma duygusu göstermedi.
Padişahlığa geçişini tebrik etmeye gelen yabancı ülkelerin sefirlerinin uygunluğunu onaylamış ve İstanbul İmparatoru tarafından gelen İmparatorun kardeşi Dimitriyos Dimitrios ile İstanbul’da rehin olarak duran ve Süleyman Çelebi’nin torunu olan Şehzade Orhan’a bakılması için İstanbul İmparatoruna senelik üç yüz bin akçe ödenek verilmesi ile ilgili bir sözleşme yapmıştır.
Sultan İkinci Mehmet Han, Rumeli’de çevre ülkelerin tümüyle barışı uzatmak ve ateşkes sözleşmeleri yaptıktan sonra Osmanlı devletini sürekli rahatsız eden ve her zaman sıkıntı yaratarak rahatsız eden Karaman Beyi İbrahim Bey’in üzerine yürüdü. İbrahim Bey, Sultan Mehmet’in deneyimsizliğinden yararlanarak Sultan İkinci Murat’ın Karaman ilinden ele geçirmiş olduğu yerleri geri alma isteğiyle çevre derebeyleriyle birleşerek isyan etmişti. Karaman Beyi yenilerek Taşeli’ne kaçtı ve padişah da zaferle Konya’ya girdi. Karaman Beyi daha sonra baş eğerek kızını padişaha sununca affedildi.
Bu fırsatdan istifade etmeye kalkışan Bizans hükümdarı Konstantin Konstantinos o sırada bir elçi görderip İstanbul’da tutsak tutulan Şehzade Orhan’a ait verginin zamanında ödenmediğinden şikâyet etmiş ve bu tutarın ödemesinin gecikmesi nedeniyle iki katı olarak göndermesi gereğinden söz ederek, gönderilmediği takdirde şehzadenin İstanbul’dan salıverilerek Osmanlılar’ın başına bir dert açacağı tehdidinde bulunması üzerine devrin önemini göz önüne alan padişah bu elçiye bazı ödünler vererek geri gönderdiyse de imparatora haddini bildirmek isteğiyle de ordu ile beraber Bursa’ya doğru yürüdü.
Osmanlı ordusu Bursa’ya ulaştığında yeniçeriler padişahın yolunu keserek o zamana kadar verilmeye alışılmış olan cülûsiye (25) talebinde bulundular. Vezirlerinin korku ve telâşına rağmen Sultan İkinci Mehmet Han atını büyük bir şiddetle yeniçeriler üstüne sürmüş ve yolunu kesenleri püskürtmüştü. Padişah isyan eden bu askerin başkanlarını buldurarak her birinin tabanlarına yüz değnek vurdurdu. Padişahın bu cesaret ve şiddeti yanında bulunan herkesin üzerine çok büyük bir etki yaptı.

(25) Cülûsiye: Yeni tahata geçmiş hükümdarıların cülûs törenlerinde dağıttığı bahşiş.

O zamana kadar genç gördükleri padişahın çok değerli oldğunu anlamaya başladılar. “Rum kayseri” durum ve zaman fırsat verdikçe Osmanlı devletine zarar vermekten geri kalmıyor ve örneğin Osmanlı prenslerinden kendine sığınanları koruyup cesaretlendiriyordu. Öte yandan İtalyanlar’ın ve özellikle Venedikliler’in aralarında oluşan kavga ve çekişmeler nedeniyle gemilerinin doğu sularına doğru gitmesi ve Akdeniz ile Karadeniz boğazlarını kapatarak gemilerin hareketini ve geçişini engelliyordu. Bundan dolayı iki kıtayı bir birine bağlama ve iki denizin arasını geçmek, gerek kıtadan kıtaya ve gerekse denizden denize geçiş durumuna hâkim olmak ve oralardan yabancıların geçmesini engellemek gereğini anlayarak bu amaçla geçiş için Boğaziçi’nin en dar ve en hızlı akıntılı yerinde de bir hisar yapımı padişahın gönlündeydi. [26]»

[26] Târih-i Sultan Mehmed Hân-ı Sânî: Kristovulos: Târih-i Osmânî memuası sahife 19.

Sultan İkinci Mehmet Han, Bursa’dan hareket ederek, İzmit üzerinden Boğaziçi’ndeki Yıldırım Bayezid Han tarafından Jüpiter mabeti harabeleri üstüne yapılmış olan Güzelce Hisar denilen Anadolu Hisarı’na kadar geldi ve İstanbul imparatoru Konstantin Dragazes’e Constantin Dragasés bir elçi göndererek Rumeli Hisarı’nın bulunduğu yeri istedi. İmparatorun ise orasının kendisine ait olmayıp Cenevizliler’in olduğunu söylemesi üzerine padişah derhal askerini karşı tarafa geçirerek birlikte getirdiği ekibin duvarcıları ve dört bin işçi ile hemen Rumeli Hisarını yapmaya başladı. (Hicri 856, milâdi 1452) Padişahın amacı böylece Boğaz’a hâkim olarak Osmanlı askerinin Rumeli’ye geçirilebilmesini sağlayabilmek ve İstanbul’un fethi için hazırlıkta bulunmaktı. Aynı zamanda Anadolu Hisarı’nı da tamire başlattı. Bundan haberi olan 11 inci Konstantin Dragazes Constantin Dragasés İstanbul’un üstüne doğru gelen tehlike ve felâketin büyüklüğünü anlayarak hemen elçiler aracılığıyla yıllık bir vergi vererek andlaşma isteğinde bulundu. Sultan İkinci Mehmet Han cevap olarak bu kaleyi yaptırmasının amacının Osmanlı askerinin Anadolu’dan Rumeli’ye ve Rumeli’den Anadolu’ya geçişinde her zaman güçlük çıkartan Venedik ve Cenevizliler’e karşı Boğaz’ı kapatmak olduğunu söylemişse de elçinin ısrarı üzerine: «Babam Varna savaşına giderken Çanakkale Boğazı’ndan geçmesine engel olduğunuz zaman buraya bir kale yapmak istemişti. Ben onun isteğini yerine getiriyorum. Ve imparatorunuza ek olarak şunu da söyleyiniz ki şimdiki Osmanlı padişahı öncekilere benzemez. Kudretimin yettiği yerlere onların emelleri bile ulaşamaz.» diyerek onu geri göndermişti.

S-033.jpg

Boğazkesen Hisarı’nın (Rumeli Hisarı) ikiyüz sene önceki durumu (Melling’in eserinden).

Rumeli Hisarı’nın yapımı sırasında imparator bir elçi daha göndererek işçiler ve askerlerle Osmanlı askerinin hayvanları tarafından Boğaziçi köylülerinin ekinlerine zarar verilmekte olduğu şeklinde olşan şikâyeti Sultan İkinci Mehmet Han tarafından önemsenmeyip aksine hayvanların gene Rum tarlalarında otlatılmasını engelleyenlere silahla karşılık verilmesini emretmişti.
Artık imparator padişahın istek ve amacını çok iyi anladığından davranışını değişdirerek dost görünmeye çalıışarak birçok hediyeler vermeye girişmiş ve Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı çeşitli hediyeler ile kandırmak tarafını seçmişti. Hatta Halil ve Şahâbettin Paşa, padişahı İstanbul’u kuşatmaktan vaz geçirmeye ve boş yere kan dökmeyerek imparatorun vereceği vergi ile yetinmesine çok çalışmışlar ise de hiçbir sözle azminden dönmeyen padişah bunları şehrin durumu ve topografyasını (27) ve kale kapılarının yerlerini bilen adamlar bulmalarıyla görevlendirdi.

(27) Topografya: Bir kara parçasının doğal engebe ve özelliklerini kâğıt üzerinde çizgilerle gösterme işi.

İmparator bir taraftan zaman kazanmak için Sultan İkinci Mehmet Han’a rica ve teşekkürde bulunurken öte yandan da Avrupa’dan yardım istiyor ve kaleleri hızla onarıyor, anbarları dolduruyor, şehrin uzun bir süre kuşatmaya dayanabilmesi için çalışıyordu.
Dört ay sonra Rumeli Hisarı’nın yapımı bitmişti. Kuleler üzerine yerleştirilen “taş atan” silahlar aracılığıyla gemilerin bu boğazdan geçişini engelleyecek ve kara tarafından da düşmanı kaleye sokmayacak şekilde yapılmıştı. Denize yakın olan ve Halil Paşa Burcu olarak adlandırılan kuleye büyük “taş atan” silahlar konuldu. Kulede dört yüz yeniçeri bulundurularak bunlara Firuz Ağa komutan olarak verildi.
Artık Osmanlılar karşılıklı olarak iki taraftan Boğaz’a hâkimdiler. Yabancı gemiler bir geçiş vergisi vermek zorunda bırakıldı.
Bu sıralarda Sultan Mehmet Han’ın damadı İsfendiyar Bey, Anadolu’dan Tefur Dağı civarında «Epivatos» köyüne bir miktar asker aktararak yerleştirmişti. Bu askerlere ait olan hayvan ve sürülerin Rum tarlalarına tecavüz etmesiyle bir kavga çıkarak Osmanlılar’ın birçoğu şehit edilmişti. Bunu duyan padişah hemen İsfendiyar Bey’e yardım olarak bir miktar asker göndererek Rumlara şiddetle hadleri bildirilip birçoğu da idam edildi.
Bu olaydan haberi olan imparator hemen İstanbul’un kapılarını kapatarak içerüdeki müslümanları esir aldı ve artık padişahın tatlılıkla kandırılamıyacağını anlayınca sözünü değiştirerek Orhan’ı şehirden göndereceği tehdidiyle padişahı korkutmaya çalıştı.
Sultan Mehmet Han ise çok büyük bir hiddetle şehrin teslimini ve aksi halde ilkbaharda savaşa hazırlanmasını ihtar etti.
Aslında İstanbul altı aydan beri savaşa hazırlanıyordu. Sultan Mehmet’in savaş ilanı üzerine hemen şehrin kapıları duvarla örüldü. Sultan İkinci Mehmet Han 1452 yılı Ağustos’unun on dördünde savaş malzemelerini temin için Edirne’ye doğru Boğaz Kesen Hisarı’ndan yola çıkmıştı. Önce İstanbul surları önüne kadar gelerek İstanbul kaleleri hakkında birkaç gün kendi gözüyle incelemede bulunduktan sonra yola devam ettiler.
Osmanlı askeri bu savaşa büyük bir istekle hazırlanıyordu. Gazi Sultan Osman Han’in «İstanbul’u aç da gülzâr (gül bahçesi) yap» mısrasını içeren şiiri bütün Osmanlılar’ın kalbine kazınmıştı. Özellikle Peygamber efendimiz hazretlerinin «letfetehunne’l Konstantiniye fe’ni’m-el emiru emiruhâ ve ni’me’l ceyşu zalik el-ceyşu yye fe-lenîmel emîr emîrühâ vel-ni’mel’-ceyş zâlike’l-ceyş (Kostantiniyye elbette feth olunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onun askeri ne güzel askerdir)» sözündeki yüksek müjdesiyle cesaretlenen asker Nisefor Fokas Nikephoros Phokas ve onun gibi Bizans imparatorlarının Müslümanlara yapdıkları işkence ve eziyetleri düşündükce büyük bir intikam hırsı duyuyorlardı.
Sultan İkinci Mehmet Han Edirne’ye ulaşır ulaşmaz devletin bütün ileri gelenleriyle danışarak İstanbul’u kolayca zabtedebilmenin çarelerini araştırdı. Birçok mühendis ve savaş uzmanlarını çevresine alıp onlarla konşarak İstanbul’un surları ve burçlarının haritasını elde ettirip, topların, kuşatma araçlarının yerlerini kendi belirleyerek kuşatma plânını düzenledi. Bizanslılar’ın hizmetinde iken yeterli maaş verilmediğinden dolayı ayrılan Macaristanlı Urban (Urbain) adındaki bir mühendis padişaha çok büyük toplar dökebileceğini söyledi. Bu kabul edilerek o zamana kadar benzeri görülmemiş büyüklükte iki top döküldü. Bunlardan biri Rumeli Hisarı’ndaki Halil Paşa burcuna yerleştirilmişdi. O zamanlarda top icat olunalı en çok bir yüzyıl oldğundan toplar çok basitti. İlk top, boğazı vergi vermeksizin geçmek isteyen Venedikli bir gemiye atıldı. Rihçi adındaki bir kaptanın komutasında bulunan bu gemi hemen batmış ve bu başarı üzerine padişah gene tunçtan çok büyük bir top dökülmesini istemiştir. Bu top 12 karış çevresinde olup her biri bir mil uzaklığa kadar 12 kantar (28) ağırlığında taş gülle atabilirdi. [29]

(28) Kantar: 56,452 kg ağırlığında veya kırk dört okkalık bir ağırlık birimi
[29] Sultan İkinci Mehmet Han’ın tarihini yazan (Rum yazarı) Kristovulos bu topun İstanbul’da yapıldığını yazıyor. Târih-i Osmânî Encümeni mecmuası sahife 15.

1453 yılı Şubat’ına doğru bu büyük toplar, darb-zenler (kale döven top), katapultlarla donanmış olan ordu, davullar çalarak İstanbul’a doğru hareket etti. Dervişler ve halktan oluşan büyük bir halk grubu da orduyu izliyordu.
Elli çift öküz ile çekilen büyük topun geçeceği yolları açmak ve onu yönetmek için yedi yüz kişi çalışıyordu.
Ordu büyük bir cesaretle ilerlediği gibi Sultan Mehmet Han’ın savaş ilan ettiği zamandan beri altı ay kadar bir süre geçtiğinden Konstantin Konstantinos her türlü gereksinimlerini tamamlamış, duvarları tamir ettirmiş, şehrin uzun süre kzuşatmaya karşı koyabilmesi için birçok hububat ve yiyecek getirilmiş ve fazla olarak Macar Kıralı Hünyad ile Napoli Kıralı Alfons’a Alphonse da birçok dükalık sözü vereker yardım istemişti. Düşman gemilerinin Haliç’e girişini engellmek için Sarayburnu’ndan Galata’ya kadar aralıklı sallarla birbirine bağlı olan büyük zincir gerilmiş [30] ve surlar üzerindeki burçların tümü toplar, balistler ve diğer, o zamana özgü savaş araçlarıyla donatılmıştı.

[30] Eski Sen İrini (Saint-İrene) kilisesı olup günümüzde Askerî Silah Müzesi olan binanın avlusunda bulunmaktadır. Bu zincirin iki uçları birer kuleye bağlıydı. Zincirin ağırlığıyla suya batıp da bir geçit vermemesi için aralıklarla ve alt tarafından demirli sac dubalarla tutturulmuştu.

Fakat Bizanslılar’ın morali son derece bozuktu. Doğrusu daha önce papanın yardımını isteyen imparator, askerinin dini merâsimlerini Katolik mezhebinde yapması için başlarında Kardinal İzidor İsidores olmak üzere birçok Katolik papazlarının geldiğini görerek şaşırmıştı. Aslında her iki taraf savaş gereksinimlerini tamamlarken 1452 yılının 12 Ekim’inde Ayasofya’da Ortodoks ve Katolik kiliselerinin birleştirilmesi için büyük bir ruhban meclisi yapılmış ve konuşmalar sanki kavga şeklini almıştı. Bizanslılar’ın bir kısmı Avrupa’nın yardımını istemek ve böylece şehri kurtarabilmek için kiliselerin birleştirilmesi taraftarı idiyse de Ortodokslar’ın büyük bir bölümü Roma’ya bağlılığı bir türlü mezheplerine sığdıramıyorlar ve hatta «İstanbul’da Türk sarığını görmek, kardinalin şapkası görmekden iyidir.» diye bağırıyorlardı. İşte bu çekişmelerin devam etmesi nedeniyle Avrupa, Bizans’a yardım göndermekte gecikmişti. Venedikliler beş gemi ve o zaman Sakız’ı işkal eden Cenevizliler de 700 mürettebatıyla iki büyük gemi gönderdiler.
Kuşatma sırasında bunlar daha oluşmadığı gibi Bizans hlalkının manevi kuvveti (morali) de son derece bozuk bir durumdaydı. Şehirde birçok rivayet dolaşmaya ve halkı yatıştırmak amacıyla, “Türkler’in Ayasofya’ya kadar girdikten sonra tekrar yenilerek şehirden çıkarılacakları” hakkında gaipten haberler yayılmaya başlamış ve rüya görenler ve falcıların gösterdikleri noktalar çok fazla güçlendirilmiş, kapılar birkaç kat duvarla örülmüştü.
Osmanlı ordusu ise şehrin müsümanlar tarafından fethi hakkındaki kutsal işâretin kalblerine verdiği güven ve ümitle yürüyerek İstanbul içinde gömülü bulunan evliyanın şerefli kabirlerini bulub meydana çıkartmak ve yüce peygamberimizin söz verdiği fetih şerefini kazanmak gibi manevi amaç ile kuvvet bulmaktaydılar.
Paskalya’dan sonra 1453 yılı Nisan’ının birine (857 hicri yılının Rebîyül-evvelinin yirmi yedisine) rastlayan bir cuma günü İstanbul surları üstünde bulunan Bizanslılar, Topkapı dışındaki tepeleri sarıkla dolmuş gördüler. Kuşatma ordusu gittikce çoğalarak sonuçta Yedi Kule’den Haliç’e kadar surların karşusındaki alanı çadırlar kapladı. Sultan İkinci Mehmet Han ile gelen Rumeli askeri, cephesi Haliç’ten Edirne Kapı’ya kadar uzanmak üzere yerleştirildi. Geilbolu Boğazı’ndan geçerek gelen Anadolu askeri ise ordunun sağ kanadını oluşturdu. Padişahın kayınpederi Zağanos Paşa kkomutasında olan bir kısım asker, anlaşmaları gereğince savaşta tarafsız kalmaları gerekirken Bizanslılar’a yardımdan geri kalmayan Cenevizliler’i göz önünde bulundurmak için Ok Meydanı ve Beyoğlu sırtlarında yerleştiler.
Kuşatma ordusunun gerisinde de düşmana gelebilecek yardımın mümkün olabilecek her türlü satkaşmalarına karşı kaliteli süvari bulunuyordu.
İstanbul civarındaki küçük şehir ve kaleler Karaca Paşa’nın komutasındaki askere savaşmadan teslim olmşlardı.
Sultan İkinci Mehmet Han, Topkapı ile Edirnekapı arasına rastlayan ve günümüzde Maltepe Hastahanesi bulunan tepeyi karargâh seçerek padişah otağı’nı (çadırı) oraya kurdurmştu.
Asker surlardan bir mil kadar uzakta mevzilendikten sonra siperler, lağımlar inşâsına başlamıştı.

 

(Devam edecek)

(Gelecek Bölüm)

İstarbul'un Fethi

______________________________________________________________________________

Eski İstanbul (Bölüm 2)

Eski İstarbul (Bölüm 1)

Nusretiye Camisi

İstanbul Namazgâhları-6

İstanbul Namazgâhları-5

İstanbul Namazgâhları-4

İstanbul Namazgâhları-3

İstanbul Namazgâhları-2

İstanbul Namazgâhları-1

Yeni Cami Hünkâr Kasrı

Cami Alemleri

Sadaka Taşları

Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme

Sıbyan Mektebleri

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)

Elektronik Dünyazı Yazıları için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz.

Sitemizde yer alan "Elektronik Böcek" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer alan "Sivrisinek Kovucu" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer alan "LED Süsleri" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer ayan "LED'lerle İki Devre" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer ayan "LED'li Göstergeler" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

©2011- 2016 | H.Veysel Güleryüz


Çeşitli Konular

Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmektedir.

© 2011-2016 | H.Veysel Güleryüz