Yeni Cami'nin Bayezit Kulesi'nden çekilmiş bir fotografı.
Hatice Turhan Sultan Camii, Yeni Valde Camii gibi isimlerle de anılan Yeni Cami, Eminönü’nde Galata Köprüsü’nün hemen karşısındaki geniş meydanın tam ortasında bir abide gibi yükselmektedir. İstanbul’da Yeni Cami ismi, ilk olarak Fatih Camii’ne verilmiştir. Diğer bazı camiler de bu isimle anılmışlarsa da Eminönü’ndeki bu selâtin cami, Yeni Cami adıyla anılmaya devam etmiştir.
Yeni Cami, Osmanlı mîmârîsinin zarif ve muhteşem bir eseridir. Bu nedenle hemen hemen bütün İstanbul camilerinden daha fazla önem kazanmıştır.
Yeni Cami'nin 1880'lerde Guilloume Berggren tarafından çekilmiş bir fotografı. Emin İskelesinhdeki gümrük binası görülmektedir. Kaynak: Dersaadet'in Fotografçıları, Bahattin Öztuncay, Koç Kültür Sanat Yayınları 2004.
Yeni Cami’nin inşâ edildiği bölgede, caminin inşaatından önce, ülkenin bütün limanlarından gelen her türlü malın şehre ulaşım ve dağıtım merkezi olan bir iskele ve gelen malların şehre girerken control edilerek kayda geçildiği bir gümrük ve binaları bulunuyordu. Buradaki gümrükte, Gümrük Emîni’ne ait bir bina da vardı. Bu nedenle bu iskeleye “Emin İskelesi” denilmekteydi. İskelenin arkasında kalan kısma ise “Emin’in Önü” denilmekteydi. Zamanla bu isim “Eminönü” olarak değişmiştir. Buradan Sirkeci’ye doğru olan kısımda ise bir Yahudi Mahallesi ile bir de sinagog bulunmaktaydı.
Yeni Cami'nin 1878'de Guilloume Berggren tarafından çekilmiş bir fotografı. Kaynak: Istanbul Anıları, Sedat Hakkı Eldem, ALETAŞ, ALARKO Eğitim Tesisleriı 1979.
Sultan Üçüncü Murad’ın hanımı olan Safiye Sultan, 1597 yılında bu bölgede bir cami yaptırmak istemiştir. O yıllarda Yahudilerin İstanbul’daki yoğun ikamet yerlerinden birisi de bu bölgeydi ve halk arasında Yahudhâne (ya da Çıfıthâne) olarak anılırdı. İnşaat alanı için, buradaki meşhur “Yahudhâne” evleri tamamiyle yıktırılmıştır. Öte yandan Farsça’da Hz. Musa’nın soyundan gelen ve Mûsevî dinini benimsemiş olanlara; “Cehûd” adı verimekteydi. Osmanlılar’da bu kelime bozularak, “Çıfıt” şeklinde kullanılmıştır. Yahudilerin buradaki çarşıları da buna izafeten “Çıfıt Çarşısı” adıyla tanınmıştır. Bu çarşı cami için yapılan istimlâkler sırasında yok olmuştur.
Safiye Sultan’ın emriyle, buradan çıkartılan hiçbir Yahudi mağdur edilmemiş ve binaların istimlâk bedellerinin iki katının eksiksiz olarak ödenmesi şartıyla istimlâke başlanmıştır. Fakat o tarihte Binâ Emîni bulunan Kara Mehmed Ağa, istimlâk bedellerini zimmetine geçirerek sekiz ay boyunca ödemediği için halk şikâyete başlamış ve binâ Emîni azledilerek alacaklıların parası ödeninmiştir.
Yeni Cami Hünkâr Kasrı'nın Bahçekapı tarafındaki giriş kapısı.
Caminin plânını yapan Mimar Sinan’ın yetiştirmelerinden, baş mimar Davud Ağa’dır. Cami, Şehzade Mehmed Camii’nin plânlarına uygun olarak yapılmaya başlanılmıştır.
O zamanlar Hadım Hasan Paşanın vekili olan Mîmar Kâsım Ağa inşaata nezaret etmek ve hesapları tutmak için bu binâya mutemed tâyin edilmişti. Görülen yolsuzlukları üzerine Kâsım Ağa azledilmiş ve yerine binâ emîni olarak Dergâh-ı Âli kapucularından Kara Mehmed Ağa tâyin edilmiştir.
Temel kazma merasimi Ramazan’ın ikinci günü Sadrazam Hasan Paşa’nın genel gözetimi altında yapılacaktı. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Kapıcı Kara Mehmet bina emîni ve Darüssaade ağası Osman Ağa da yapı kethüdâsı olmuşlardı. Sadrazam ilk kazmayı vuracağı zaman Bostancıbaşı Ferhat ağa eline azil fermanını vermiş, onu bir sandala alarak Yedikule zindanına götürmüş ve dört, beş gün sonra da boynu vurulmuştur. Kara Mehmed Ağa’nın yerine kapıcılar kethüdâsı Nasuh Ağa tâyin edilmiştir. Bunun için temel kazma merasimi bir süre ertelenmiştir.
Hünkâr Kasrı, Bizans Haliç Surlarına yaslanmış durumdadır.
Caminin temeli daha sonra, M.1598 (H.1007) de Muharrem ayının 11 inci Cumartesi günü parlak bir merasimle atıldı.
İstanbul’daki selâtin camilerin en görkemlilerinden biri olan, Yeni Camii ve Külliyesi, İstanbul’daki diğer sultan camilerinin aksine, yapımı en uzun süren cami rekorunu da elinden bulundurmaktadır. Genellikle, bir selâtin caminin inşası ortalama; 2-7 yıl arasında sürmesine rağmen, Yeni Cami’nin inşaatı temel atılışından açılışına kadar 63 sene 9 ay, 29 gün sürmüştür.
Caminin inşaatına bir yıl kadar devam eden Davud Ağa’nın 1599 yılında İstanbul’daki salgında veba hastalığına yakalanarak vefat etmesi üzerine, onun yerine geçen Suyolu Nâzırı Dalgıç Ahmed Çavuş inşaatın yapımını devam ettirmiştir.
İnşaat devam ederken, Sultan Üçüncü Murad’ın vefatıyla yerine Sultan Birinci Ahmed tahta geçince, Sultan Birinci Ahmed’in eşi olan Mahpeyker Kösem Sultan sarayda hâkim olmuştur. Bu nedenle, bir önceki padişah olan Sultan Üçüncü Murad’ın eşi Safiye Sultan, Bayezit’de bulunan (şimdiki İstanbul Üniversitesi Merkez Binasının bulunduğu yerdeki) Eski Saray’a gönderilmiştir. Böylece caminin inşaatı da durdurulmuştur.
Sultan Birinci Ahmed, bu camiyi devam ettirmek yerine, Ayasaofya’nın tam karşısına yeni bir cami yapımını başlatmıştır. Bu sırada Yeni Cami’nin inşaatı, kubbesini taşıyacak olan kemerlere kadar yükselmiş olmasına rağmen, yaklaşık yarım yüzyıl kadar harap halde beklemiştir. 1605 yılında Safiye Sultan’ın da ölümü üzerine inşaat tamamen yüzüstü kalmıştır.
Zaman zaman depremler ve yangınlarla daha da harap olan inşaatın çevresinde yeniden Yahudi mahalleleri oluşmuştur. 24 Temmuz 1660 tarihinde, İstanbul’da, şehrin üçte birini yakıp, kül eden yeni ve müthiş bir yangın olmuştur.
Ayazma Kapısı’ndan çıkan yangın, çeşitli kollara ayrılarak surlardan içeriye atlayıp hemen hepsi ahşap olan evleri yakarak Bayezit, Süleymaniye, Şehzadebaşı, Fatih, Molla Gürânî, Uzun-Çarşı, Mahmutpaşa, Tahtakale, Sultanahmet, Unkapanı, Samatya, Davutpaşa gibi semtleri yakarak denize dayanmıştır. Bu yangın, yüzlerce cami, binlerce mesken, han, hamam, dükkân gibi, Yeni Cami’nin çevresini saran evleri de yakmış ve bu arada caminin yapılmış olan kısmını da tahrib etmiştir. İnşaat daha da perişan bir duruma gelmiştir.
İstanbul’un büyük bir kısmını tahrib eden bu yangın nedeniyle harab olan yerleri gezen, Sultan Dördüncü Murad’ın Vâlidesi Hatice Turhan Sultan, yarım kalmış olan bu caminin temellerini görmüş ve harap durumu onu çok üzmüştür.
Bu sıralarda hassa mimarı olan Mustafa Ağa, Sadrazam Köprülü Mehmed Paşa aracılığıyla, mîmar Davud’un başladığı bu caminin tamamlattırılmasını Vâlide Sultan’a tavsiye etmişti. Fakat, Vâlide Sultan Cerrahpaşa Camii’nin genş çaplı onarılmasını istiyordu. Vâlide Sultan, mîmar Mustafa Ağa’nın tavsiyesini kabul etti ve malından beş bin kese ayırarak, mîmar Mustafa’nın nezaretinde caminin inşasına başlanmasını emretti.
Caminin tekrar inşası, o zaman Mîmarbaşı olan Elhac Mustafa Ağa’ya verildi. Mîmar Kasım’ı himâye eden Cinci Hoca’nın, Sultan İbrahim’e bazı telkinlerde bulunarak Mîmar Mustafa’yı mîmar başılıktan azl ettirmesi üzerine, yerine Mîmar Kasım Ağa geçti. Fakat Sultan İbrâhim öldükten sonra mîmar Kasım Ağa, Vâlide Hatice Turhan Sultan’a kâhya olunca tekrar Mîmar Mustafa tâyin olundu. Mîmar Mustafa Ağa H.25 Zilhicce 1071’de (M.1660) inşaata başladı. Caminin külliyesini olşturan, türbe, dârülkurrâ, sıbyan mektebi, sebilhâne, hünkâr kasrı gibi müştemelâtiyle beraber binayı H. 21 Muharrem 1074’de (M.1663) yani yaklaşık dört senede tamamladı.
Cami H.1663 yılında bir Cuma namazıyla birlikte açıldı. Bu törende Dördüncü Mehmed’le Vâlide ve Haseki sultanlar, vezirler, bilginler bulunmuş, fakirlere altın ve gümüş paralar dağıtılmıştır.
O tarihte cami arsasının önünde bugünkü meydan bulunmuyordu ve deniz hemen hemen caminin bulunduğu alçak seddin duvarlarına kadar geliyordu.
Caminin temeli de oldukça ilginçtir. Yarı bataklık ve yumuşak bir zeminde inşâ edilen caminin temelleri, Mîmar Sinan’ın Büyük Çekmece köprüsünde yaptığı gibi, uçlarına demir başlıklar geçirilmiş sert tahta kazıkların üzerine oturtulmuştur. Zemini deniz seviyesinden biraz daha yukarıda tutularak, bileşik kaplar prensibi nedeniyle, camiye su dolmasının önüne geçilmiştir. Yeni Cami’nin özelliklerinden en önemlisi bu büyük binanın deniz kenarında yapılmış olmasıdır ki, tarihçilerimiz bu konuda “sâhili bahirde dağ eteği mahal olmağla leylünihar tulumbalarla değirmen dönerek mebzul surette su boşaltılıyordu; acâyibi eseri has nümûnei devran olacaktır” demektedirler. Binanın deniz kenarında yapılması inşa tekniği bakımından çok güç olmuştur. Kazılan temellere dolan suyu sürekli tulumbalarla boşaltmak ve sağlam zemini buluncaya kadar yan yana kalın ve uzun kazıklar çakarak temel duvarlarının oturacağı ızgarayı hazırlamak için büyük bir uğraşı verilmiştir.
Günümüze kadar bu binanın o büyük ağırlığını çeken temelinin ve hiç bir tarafının yerinden oynamaması, o kazık temellerin inşası konusunda yaptığı hesaplar, mîmar Davud Ağa’nın yalnızca mîmarlıkta değil inşa tekniğinde de kendine güvenen cesur bir usta olduğunu göstermektedir.
Cami, Bizans döneminden kalma eski iç surlarının kalıntılarından birine dayanmaktadır. Bu nedenle, caminin yanındaki Hünkâr Kasrı, bu sur parçasına yaslandırılmıştır. Bu sur düzeninin üzerindeki “Bahçe Kapısı” da, caminin hemen yanındaki bölgeye adını vermiştir.
“Yenicami” bu caminin en son adıdır. Temeli atılırken adı “Valde-sultan” idi. Uzun müddet “Zulmiye” sonra “Adliye” oldu. Daha sonra “Yeni Valde” adını taşırken son olarak “Yeni Cami” olmuştur.
Evliya Çelebi, caminin plânının Şehzade Camii ile Sultan Ahmed Camii’ne göre hazırlandığını söylemektedir. Kıble kapısı üzerindeki şair Hasan’ın on sekiz mısralık Arapça kitabesinden de caminin H.1074 (M.1663) yılında tamamlandığı anlaşılmaktadır.
HÜNKÂR KASRI
Caminin güney-doğu köşesinde yer alan ve hünkâr mahfiline bir ara kapı ile geçişi sağlayan hünkâr kasrı üç katlı olarak düzenlenmiştir. Alt ve orta kat kesme küfeki taşı, üst kat taş ve tuğlanın kullanıldığı almaşık örgülü duvarlara sahiptir.
Hünkâr Kasrı'nın ana kapısı.
Basık kemerli bir kapıdan geçilerek girilen kasrın uzun ve rampalı bir yolu vardır. Altında uzun bir tonozlu koridoru olan kasrın, vâlide sultan ve padişah için ayrılan üst katında iki adet ocaklı oda ile bunların arasında hamam yer almaktadır. “L” şeklinde hol ve bir ara mekândan sonra mahfilin önündeki balkona, buradan da mahfile geçilmektedir. Burası camiden ayrı bir kasır şeklinde inşa edilmiştir. İçinde çok sayıda oda ve sofalar bulunmaktadır.
Eskiden burası deniz kenarında olduğu için Valide Hatice Turhan Sultan ramazan aylarında buraya gelerek oturur ve namaz vakitlerinde kolayca hünkâr mahfiline geçerek, cemaatle namaz kılar, vâizler ve hâfızların kur’an-ı kerîm okumalarını dinlerdi.
Kasrın bir salonu.
Bu hol çok geniş bir koridora bağlanmıştır. Koridorun kuzey yönünde, yani Haliç manzarasına açık tarafta Vâlide Sultan’ın oturma, yatak odası ve bir tuvalet yeri bulunmaktadır. Buradaki odadan Bağaziçi, Beylerbeyi’ne kadar görünmektedir. Öbür yanda ise Galata ve Haliç sırtları seyredilir.
Hünkâr kasrı, Bizans’dan kalan eski Haliç surların kalıntısına dayanmaktadır ve camiden ayrı olarak inşa edilmiştir. Bu kasır camiye büyük bir kemerle bağlantılıdır. Bahçekapı’daki şimdiki İş Bankası Müzesi tarafından caminin avlusuna bu kemerin altından geçilerek girilmektedir.
Salondaki çiniden yapılmış ocak.
Hünkâr kasrı, sivil mîmârî bakımından emsalsiz bir eserdir. İçinin taksimâtı ve tezyinâtı tıpkı Topkapı sarayına benzer. Binanın dört duvarı kârgir ve içi ahşaptır.
Hünkâr kasrında duvarlar sır altı tekniğinde bitkisel dekorlu çini panolarla kaplanmıştır. Duvarlarda yer alan çini kitâbelerin hattat Teknecizâde İbrahim tarafından yazıldığı bilinmektedir. Tavanlar yaldızlı nakışlarla süslenmiştir. Kapı kanatları sedef kakmalı olup ahşap tavan, tonoz kubbe ve pencere çerçevelerinde zengin kalem işi süslemeler bulunmaktadır. Kasırda rampalı yola açılan ve balkonla ulaşılan bir orta kat vardır.
Diğer bir oturma odası.
Kasıra, üstü ve etrafı kapalı, gittikçe yükselen taş zeminli geniş bir rampa ile çıkılmaktadır. Padişahın at, valide-sultanın araba,ile çıkmış olduğu bu rampa zemini, aslında doldurulmuş ve sıkıştırılmış topraktır. Rampadan bir kapı aracılığıyla taş konsollar üzerine oturan bir balkona, oradan da kasırın alt katındaki hizmetkârların odalarına geçilir.
Kapının geçme ve iki renkli kilit taşlarıyle yapılmış basık kemeri üzerinde ce-lî hat ile besmele yazılı bulunmaktadır. Kasrın meşe ağacından mamul kapıları sedef ve bağa kakmalıdır.
Bir kenarında hizmetkârlara ait küçük bir oda bulunan taş zeminli bu sofa, altlı üstlü iki sıra pencerelerle bol ışıklı olarak aydınlatılmaktadır. Duvarları çinilerle bezeli sofanın çini panoları arasında şair Asım'in yirmi dört beyitlik kasidesinin dokuz beyti, bir sıra halinde birbirini izlemektedir.
Hünkâr Kasrı'ndaki kapılardan ikisi.
Kasırı iki taraftan kuşatan bu sofadan, üzerinde altın yaldızlı Edirne türü kalem işleri bulunan ahşap söğeli sedef ve bağa kakmalı bir kapı ile vâlide-sultan dairesine girilmektedir. Burası, küçük bir koridor üzerinde bulunan çini ocaklı iki oda ile, bu odaların arasında bulunan bir tuvaletten ibarettir.
Odalardan ahşap kubbeli olanı, yerden tavana kadar, çiniler ile kaplıdır ve şâir Âsım'm kasidesinin geriye kalan on beş beyti, duvarlarını bir kuşak gibi dolaşmaktadır.
Odadaki pencerelerden alt sıradaki yedisi, mermer-söğeli ve demir şebekelidir. Üst sıradaki sivri kemerli süslü alçı pencereler ise, renkli camlar ile süslenmiştir.
Hünkâr Kasrı'ndaki hamamın kapısı ve hamam.
Oda, birbirine geçme küçük tahtalardan oluşan tezyinî bir tavan ile örtülüdür. Çinili ocağın önündeki üzerinde de altın yaldızlı ahşap mukarnaslara oturtulan bir kubbe bulunmaktadır.
Daha küçük olan valide-sultan dairesindeki ikinci odanın duvarları, çini panolar ile kaplıdır ve içinde bir de çinili ocak bulunmaktadır. Bu oda, koridordan üzerinde altın yaldızlı Edirne türü kalem işleri bulunan ahşap bir paravana ile ayrılmaktadır.
KASIRDAKİ ÇİNİLER
Yenicami’nin hünkâr kasrında, Osmanlı devri çini sanatının en güzel örneklerini görmekteyiz. 17. yüzyıl İznik işi çinileri Mîmar Mustafa Ağa toplamış ve önem derecelerine göre birleştirmiştir. Bu nedenle bazı orijinal parçaların yanı sıra ikinci derecede önemdeki bazı çinilere de rastlanmaktadır.
Kapılardan birinin üzerindeki çini pano.
Rampanın sonundaki duvarları kaplayan çiniler, desen, teknik ve renk bakımından ikinci derecededir. Bu çini panolarda lâcivert ve beyaz zemin üzerinde stilize karanfil, lâle, rûmî motifleri bir sıra halinde birbirini izlemektedir.
Kasırın içindeki sofanın duvarları ise, zeminden tavana kadar iki sıra halinde düzgün bordürler içerisine alınmış, bir çiçek bahçesini andıran çini panolar ile kaplıdır. Bu panolar üzerinde çeşitli tonlarda mavi, yeşil ve kırmızı renkler uygulanmış ve karanfil, sünbül, şakayık, gül, erik ve nar çiçekleri ile rûmîler de tam bir ahenk içerisinde kaynaşmışlardır.
Çini panolardan bir diğeri.
Ahşap kubbeli ve çini ocaklı olan oda, iki sıra halinde kasırın en nefis çini panoları ile süslüdür. Sivri kemerli çerçeveler içerisindeki bu panolar, çeşitli renkte karanfil, gül, şakayık, hançer yaprakları, kıvrık dallar ve rûmîler ile dekore edilmiştir. Bu odanın bir kenarında üç büyük çini pano vardır. Ortadaki pano üzerinde üzüm salkımı ve asma yapraklarının arasında yeşil renkli bir servi ağacı bulunur. Yan taraftaki panolarda karanfil, şakayık ve hançer yapraklarının arasında çiçek açmış bir erik ağacı bulunmaktadır.
Şebekeli pencereler ve etrafındaki çiniler.
Valide-sultan dairesindeki çini ocaklı olan ikinci odasının duvarları, kasırın diğer kısımlarına göre desen, kalite ve teknik yönünden ikinci derecede çiniler ile kaplıdır. Bu çiniler üzerinde mavi ve yeşil renkte karanfil, lâle, kasımpatı, şakayık motifleri vardır.
Süslü pencereler ve bir çini pano.
Kasrın çinileri ile Yenicami'nin çinileri karşılaştırıldığında, bu çiniler, kalite ve teknik yönünden caminin çinilerinden çok üstündür.
(Gelecek yazı: İstanbul'un Namazgâhları)
________________________________________________________________________________________
Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme
Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)
Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)
Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)
Elektronik Dünyazı Yazıları için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz.
Sitemizde yer alan "Elektronik Böcek" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.
Sitemizde yer alan "Sivrisinek Kovucu" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.
Sitemizde yer alan "LED Süsleri" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.
Sitemizde yer ayan "LED'lerle İki Devre" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.
Sitemizde yer ayan "LED'li Göstergeler" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.
©2011- 2016 | H.Veysel Güleryüz
Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmektedir.
© 2011-2016 | H.Veysel Güleryüz