kitap.jpg

ESKİ İSTANBUL ABİDELERİ VE BİNALARI

Prof.Celal Esat Arseven

- Tefrika 20 -

(Geçen Bölümden Devam)

(Önemli Not: Kitap 1910 yılında basılmış olduğundan içindeki fotograflar oldukça kalitesizdir. Bu nedenle kendi çektiğim fotograflar ile çeşitli kaynaklardan aldığım görüntüleri de tefrikalarıma eklemekteyim. Bu kaynaklar ayrıca belirtilmektedir.)

 

Vlagerna (Blakhernae) Sarayı

İkinci Teodos Bizans şehrini büyütmek içün surları inşa etdirdiği zaman şehrin hâricinde şimal-i garbî cihetinde Halic’e nâzır tepede Vlagerna Sarayı nâmıyla yine bu isimde bir saray vardı. İmparatorlar ava gitdikleri vakit ve ba’zen yazın bu saraya gelirler ve hatta birkaç gün ikamet dahi ederlerdi. Teodos surları yapıldığı zaman bu saray divarların hâricinde kaldı. Ancak iki asır sonra bu sarayın civarı kalabalıklaşınca İmparator Herakliyus (Herakleios) (Iraklı) tarafından Vlagerna (Blakhernae) divarları yapıldı ve bu saray güçlendirildi.
Mösyö Şalomberjer’e (Schlumberger) göre Herakliyus (Herakleios) duvarları yapıldıktan sonra arkada artık temelsiz kalan Teodos (Theodosios) duvarları yıkılmıştır.
Vlagerna (Blakhernae) sarayı ilk olarak imparator Anastas (Anastasios) (491–518) tarafından yapılmış uzn bir süre imparatorlara gezinti yeri olmuş ve daha sonra ek yapılarla genişletilerek 300.000 metrekareye kadar bir alanı kapsamıştır. Yani Eğrikapı ile Vlagerna (Blakhernae) Ayazması arasındaki kısmı tümüyle işkâl etmişdir.
İmparator Birinci Manuel Komnenos 1143 yılında Büyük Saray’ı tümüyle bırakarak, olası ki tahttan indirilen hakanın tıpkı Yıldız’a çekilmesi ve şehrin merkezinden uzaklaşarak, aynı zamanda surların tetikte bulundurulması gibi bir düşünce ile sürekli olarak bu sarayda oturması üzerine Vlagerna (Blakhernea) Sarayı gitgide önem kazanmıştır.
Surlarla çevrili olan sarayı içi bir çok geniş bahçeleri, sütunlu ve koridorl avluları, imparatora ve hareme özgü bölümleri, muhafız kışlalarını, çeşitli kilise ve ayazmaları içeriyordu. İmparator Moris (Mavrikios) tarafından 586 yılında yapılan «Karyen (Karien)» koridorunun kalıntıları günümüzde Ayvansaray kapısının doğu tarafında görülmektedir. Burası çevresi sütunlarla süslenmiş bir avlu olup buradan saraya girilirdi. Sarayın içerdiği yapıların tümü sanki bir mahalle oluştururdu ki bu mahalleye yazarlar «yaldızlı kiremitler» derlerdi. Günümüzde yalnızca dış duvarlarla içinde bazı duvar harabelerinden başka bir şey görülmüyor. Bu sarayın bulunduğu yerde arazi eğit olduğundan birçok dayanak duvarları ile kemerler yapılmış ve bunlar üzerine teraslar inşa edilmişti. Günümüzde bu duvarların çevrede harabelerinden kalıntılar görülmektedir. Sarayın bir bölümü dış surla bitişikti ve hatta dışarıya pencereleri bile vardı.
1204 yılında «İsak Angelos (İsaakios Angelos)» Haçlı ordusunu bu sarayda kabul etdi. Lâtin ordusu komutanları bahçelerin ve sarayın güzelliğine, duvarlardaki mozayikler ve mermer sütunların zarifliğine hayran kaldılar. Renkli mermerlerden yapılmış yapay derelerde akan sular, çağlayanlar onları hayrete düşürdü. İmparator Aleksi (Aleksios) bu sarayda komutanlarını kabul etdiği zaman kıskançlıktan onların gözleri önünde gösterilen kıymetli işlemeli kumaşlar, resmi elbiseler, gümüş ve altın ev eşyaları gözlerini kamaştırdı. Daha sonra Lâtinler İstanbul’u zabtettikleri zaman Lâtin imparatorları da bu sarayda oturdular. Fakat batılılar burasını çok fazla tahrip ettiler. Üstelik Nisefor Gragoras (Nikephoros Gregoras) ve Pahimer’in (Pakhymeres) anlatımına göre Mihail Paleolog (Mikhail Paleologos) Bizans’ı Lâtinler’den geri aldığı zaman bu sarayda oturamadı. Lâtin imparatorlarının yanındakilerin hepsi bu sarayın içini harap etmişler ve dumanla simsiyah bir duruma getirmişlerdi. Bu sarayın onarımı bitinceye kadar Mihal (Mikhail) Büyük Saray’da oturdu ve daha sonra buraya geçti ve İstanbul’un Türkler tarafından fethine kadar burası İmparator Sarayı idi. Üstelik son Bizans imparatoru Konstantin Dragazes (Konstantinos Dragenes) Fâtih’in ordgâhını sarayın pencerelerinden seyretmişti.
Bgün Sarayın belirlenebilen sınırları, onun ne kadar geniş olduğunu göstermeğe yeterlidir. İmparator «Marsiyen (Markianos)»’in eşi «Polaharya (Pulkheria)» bu sarayın içine bir kilise yaptırmıştı. Bu kiliseye Vlagerna (Blakhernea) kilisesi denildi ki bundan yukaruda sözünü ettik. Bu kilise sarayın duvarına bitişik olup saraydan dışarıya çıkılmadan kiliseye geçilirdi.
Mösyö Şlomberje (Schlumberger) bu sarayı anlatırken diyor ki: «Vlagerna (Blakhernae) kilisesinin avlu kapısı hemen hemen Versay’ın (Versailles) kapısı önemindeydi. Kâh imparator kendi «Vareng» muhafız askerleri arasında, kâh saray Ak Ağaları ortasında veyahut bir sürü rahibler arasında görülür, şübheli bakışlarıyla halk ve kendisini çevreleyen saray görevlileri arasında kendine suikast yapacak bir katilin kararsız bakışlarını aramakla uğraşan, gözlerini korkarcasına çevresinde gezdirir, kendisinin parçalanmış cesedini hipodrom ortasına atacak bir rakibinin kindar çehresini arar, kâh uzun beyaz sakallı bir patrikin sırma elbiseler altında korka korka geçtiği ve zalim bir hükümdarın emriyle ya fesat çıkartan bir mezhebi kabule veya Marmara’nın ıssız adalarından birindeki zindanlarda çürümeye mahkûm olacağını düşünerek titrediği görülür. Kâh prensler, veliahtlar, imparatoriçeler, veya imparator kızlarının saçları kesilmiş ve arkalarından o işlemeli giysileri çıkartılarak rahib elbiseleri altında ölünceye kadar çıkmamaya mahkum oldukları manastırlara götürüldükleri veya boğdurulmuş vücutlarının gece karanlıkta gizlice saraydan dışarıya çıkarıldıkları görülürdü.»

7-S-196.jpg

Mösyö Milince’nin (Millingen) incelemesine göre Vlangerna (Blakhernae) sarayı ve çevresi.


Bu sarayın civarında bir at meydanı vardı ki imparator orada at oyunlarını yaparlardı. Bu sarayın kır tarafındaki surlarında iki büyük kule vardır. Bu kulelerin biri İsak Angalos (İsaakios Angelos) diğeri Anemas kuleleridir. İkisi de tarihte meşhurdur. İsak Angalos (İsaakios Angelos) kulesi Vlagerna (Blakhernae) sarayının korunması için 1088 yılında yapıldı. Kuleye sarayın içinden geçilirdi. Kulenin bir yüzünde üç pencere ve diğerlerinde birer pencere olup üç pencerenin üstünde eskiden bir çıkma olduğunu belirten taş döşemeler vardır. Güney duvarı üstündeki pencereden surun devriye yolna çıkılır. Haliç tarafındaki pencereden Anemas kulesinin üstüne geçilir. Bu kuleye Anemas denilmesi İmpqarator Aleksi Komenen (Aleksios Komnenos) zamanında gerek kırallarından birinin oğlu olan «Mihal Anemas (Mikhail Anemas)»’ın bu kulede hapsedilmiş olmasındandır. Bu iki kule daha sonra birbirleriyle birleştirilmiştir.

8-S-197.jpg

Anemas hapishaneleri.


Anemas kulesinin altında meşhur «Anemas» zindanları vardır. Yakın zamanlarda Doktor Paspati (Pashates) tarafından keşfolunan bu hapishaneler buna benzeyen zindanlara oranla en iyi korunmuşlarındandır.

Bu hapishaneleri gezmek biraz zordur. Çünkü çoğunun kemerleri yıkılmış ve delikler oluşmuştur. Hapishanelere Anemas kulesinin dibinde kemerli bir kapıdan girilir. On metre kadar ileride dar ve alçak bir yoldan geçerek üstü kemerli küçük ve karanlık bir sofaya gelinir. Küçük bir kapıdan sağa girilince yukarudan az bir ışık alan kemerli bir yol sağa doğru diğer bir galeriye ulaşır.

9-S-198.jpg

Anemas hapishanelerinin içi (Millingen’in eserinden).

Kulenin üst katına bir merdivenle çıkılır. Orası 10 metre genişliğinde, 12 metre uzunluğnda ve 7 metre yüksekliğinde bir odadır. Kemerli dar bir pancereden ışık alır. Merdiven kulenin tepesine kadar çıkar. Girişindeki odanın solunda küçük bir giriş yerinden hapishane hücrelerine gidilir. Günümüzde atmış metre kadar uzunluğnda olan bu yapı, çok harap bir durumdadır. Eskiden burası iki kattı. Her katta 1,75 metre genişliğinde bir koridorun üstünde bir sıra halinde küçük hücreler bulunuyordu.

Konstantin Porfiroyenitos (Konstantinos Porphyregennetos) Sarayı

«Velisar (Bélisaire)» Sarayı veya «Hebdomon» bile denilen ve bugün Tekfr Sarayı diye tanınan saray Balat’ın üst tarafında Teodos (Theodosios) duvarlarına bitişik bir saraydır. [111].

[111] 1815 yılında Meling tarafından çizilen İstanbul plânında Çenberlitaş civarında Osman Bey matbaasının bulunduğu yerde Velisar (Bélisaire) Sarayı harabesi adıyla bir harabe olduğu gösterilmektedir.

Philadelphion ve Sehir Merkezi.jpg

Bizans'ın Antoine Helbert:tarafından çizilmiş canlandırma resimlerinden Philadelphion Sarayı

Cilyus’a (Cyllius) göre Hebdomon sarayı sur dışında olup bu isim yedinci mahalle anlamındaki Hebdomon denilen ve o devirde mezhepleri başka olduklarından şehir dışında oturan Got yardımcı askerine özgü olan mahaldeydi. Bu saray Jüstinyen (İustinianos) tarafından onarılarak bir zaman Jüstinyen (İustinianos) Sarayı olarak da isimlendirilmişti. Doktar Mortimen (Mordtmann) ve Milencen (Millingen) Bizans yapıları üzerine yaptığı incelemelerde günümüzde Tekfur Sarayı denilen saray ve Vlagerna (Blakhernae) Sarayı’nın bir parçasından başka bir şey olmadığını buldular. Doktar Mortimen (Mordtmann) bunun yapım tarzına bakarak Teodos (Theodosios) zamanından beri var olduğunu ve Vlagerna (Blakhernae) Sarayı’na bağlı bulunduğunu açıklıyor. Mösyö Milencen (Millingen) ise Hebdomon Sarayı’nın burada olmayıp Makri Köyü’nde (Bakırköy) olduğunu ve Ogüsteon (Augusteon) Meydanı’nda bulunan «Miliyer (Miliaire)»’den itibâren yedi mil uzaklıkta bulunduğundan Hebdomon denildiğini söylüyor. Bu sarayın Hebdomon Sarayı oldğunu ilk kez Cilyus (Cyllius) sanmıştır.
Günümüzde kalıntıları bulunan Bizans sarayları içinde birisi budur, diğeri de Ahırkapı’daki Jüstinyen (İustinianos) vaya Teodos (Theodosios) sarayıdır. Tekfur Sarayı dikdörtken şeklinde bir yapı olup ön yüzü büyük boyutta renkli taşlardan yapılmış mozayiklerle süslenmiştir. Günümüzde sadece dört duvarıyla pencereler ve alt katın direkleri kalmıştır.

İçinde duvarların kenarlarında kalan dişlerden ve pencerelerden bu yapının üç kat olduğu anlaşılmaktadır. Zemin katı iki sıra sütunlar üstüne örülmüş kemerlerle örtülmüştü. Avlu tarafından girilen kısımda yani kuzey tarafında dört köşe bir ayakla ayrılmış iki kısım olup her bir kısım ikişer kemerden oluşmuştur. Bu kemerleri tutan sütunlar gözenekli taşlardan olduğundan geçen zaman içerisinde yağmurdan ıslanıp dondan çatlayarak parçalar halinde düşüp adeta yontulmuş gibi olmuşturlar. Müze-i Hümâyun tarafından bu sütunların tuttuğu kemerler ahşap duvarlarla sağlamlaştırıldığı gibi bu çok değerli yapının tümüyle harap olmaması için de önemli girişimlerde bulunulmaktadır.

11-S-200.jpg

«Çerhapili (Çerhapyle)» kapısının ve Tekfur Sarayı’nın şehrin dışından görünüşü..

Manivra (Magnaura) Sarayı

Yapının içindeki bölümlemeleri anlamak biraz güçtür. Çünkü buradan kırk elli yıl öncesine gelinceye kadar bu sarayın içi sonradan yapılmış bölümlemeler ile ev olarak kullanılmakta ve hatta burada kibrit yapıldığından Kibrikhane denilmekteydi. B nedenle sonradan konulan direkleri sökmek için duvarlara açılan deliklere bakıpta eski halindeki bölümlemeleri anlamak olanaksızdır. En üst katdaki pencerelerin yarısı da örülmüştür. Bunların da sonradan örüldüğü sanılmaktadır. Sayarın alt katından dar ve kemerli bir yol ile Çerhapili (Çerhapyle) denilen At meydanı kapısının üstünden geçilerek bu kapyı koruyan ve saraya bitişik bulunan bir kuleye girilir. Bu kule eskiden bir kemerle sarayın duvarına bağlıydı. Üstelik elli-altmış yıl önce çekilen ve kitabımıza koyduğumuz resimde de görüldüğü gibi, o devirde bu kısım kapıyı korumaktaydı. Burası büyük devremde yıkılmıştır.

Sarayın altındaki avlu, sur tarafından bir koridor ile korunuyordu. Burasının divarlarında açılan küçük bir delikten, bnun ayrı bir yol olduğu ve bu yolun sarayın bahçesinden itibâren kuleye kadar devam etdiği anlaşılmaktadır. Birinci kat kuzey tarafında ve alt katın kemerleri üzerindeki, üstü devirli pencerelerden ışık alır. Bu pencerelerin dört tanesi altındaki dört kemerlerin hizasındadır. Yukarıki kat da gene böyle pencerelerden ışık alır.

10-S-201.jpg

Konstantin Porfiroyenet (Konstantinos Porphyrogennnetos) Sarayı (Tekfur Sarayı) kuzey cephesi.

Doğu tarafında, yani şehire doğru olan kısımda eskiden köşeleme olan bir cunbanın yalnız taş konsolları görülmektedir.
Yukaruda anlattığımız saraylardan başka çeşikli devirlere ait diğer birçok saraylar da vardı ki bunlardan günümüzde hiçbir eser kalmamıştır. Bu sarayların tarihte isimleri geçen başkıcaları, İmparatoriçe Sofya’nın (Sofia) Sarayı, İloter (Eleuthere) Sarayı, Valantinyen (Valentinianus) Sarayı, Bunus Sarayı, Pigi (Pighi) Sarayı, Yogundiyana (Yucundiana) Sarayı, Aya Mama, Arkadiyus (Arkadios) ve Toksaros saraylarıydı.
Kadırga Limanı civarında bulunan «Sofya (Sofia)» Sarayı’nın yerine daha sonra Esma Sultan Sarayı yapılmıştır. İmharator Valantinyen (Valentinianus) tarafından kızlarına özgü olarak yapılan sarayın yerinde bugün Şeyhülislam Binası vardır. İkinci Romen (Romanos) tarafından yapılan Bonus Sarayı, Sultan Selim Camisi’nin bulunduğu sırttaydı. İmparator çoğunlukla ertesi gün Aya Apostoli kilisesinde yapılan dini törene gitmek için akşamdan bu saraya gelirdi. Kalaman Sarayı Cenevizliler’in Mahallesi içindeydi.

Gelecek Bölüm

TEFRİKA 21

Hipodrom (At Meydanı)

____________________________________________________________________________________

Eski İstanbul (Bölüm 19)

Eski İstanbul (Bölüm 18) Eski İstanbul (Bölüm 17)

Eski İstanbul (Bölüm 16) Eski İstanbul (Bölüm 15) Eski İstanbul (Bölüm 14)

Eski İstanbul (Bölüm 13) Eski İstanbul (Bölüm 12) Eski İstanbul (Bölüm 11)

Eski İstanbul (Bölüm 10) Eski İstanbul (Bölüm 9)

Eski İstanbul (Bölüm 8) Eski İstanbul (Bölüm 7) Eski İstanbul (Bölüm 6)

Eski İstanbul (Bölüm 5) Eski İstanbul (Bölüm 4) Eski İstanbul (Bölüm 3)

Eski İstarbul (Bölüm 2) Eski İstarbul (Bölüm 1)   Nusretiye Camisi

   İstanbul Namazgâhları-6   İstanbul Namazgâhları-5   İstanbul Namazgâhları-4

   İstanbul Namazgâhları-3   İstanbul Namazgâhları-2   İstanbul Namazgâhları-1

   Yeni Cami Hünkâr Kasrı   Cami Alemleri   Sadaka Taşları

   Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme   Sıbyan Mektebleri

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)


Çeşitli Konular

Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmiştir.

© 2011-2019 | H.Veysel Güleryüz