kitap.jpg

ESKİ İSTANBUL ABİDELERİ VE BİNALARI

Prof.Celal Esat Arseven

- Tefrika 5 -

(Geçen Bölümden Devam)

2. Bölüm
Bizans’ın Topografya (47) Durumu


1 – Daireler (48)

Konstantin (Konstantinos) zamanında Bizans şehri ancak beş tepe üzerine kurlmş olup şimdiki Avrat Pazarı (Kadınlar Pazarı), Fâtih tepeleri surların dışındaydı. Fakat halkın çoğalması üzerine şehir yeterli gelmeyerek sur dışında mahalleler oluşmaya başlamış ve İmparator İkinci Teodosyos (Theodosios) bu mahallelerin korumasız bırakılmasının uygun olamıyacağını düşünerek diğer bir surla çevrelemiştir. Konstantin’in (Konstantinos) yaptırdığı duvarlarla Teodos’un (Theodosios) yaptırdığı duvarlar ki –günümüzde görülen duvarlardır– arasındaki kısıma kır anlamında (57-2.jpg) ve Eksokiyoniyon (Exsokionion) (57-1.jpg) da diyorlardı.

(47) Topografya: Bir kara parçasının doğal engebe ve özelliklerini kâğıt üzerinde çizgilerle gösterilmesi.
(48) Daire: Osmanlı İmparatorluğu zamanında Şehremaneti’nin (belediye) belediye şubeleri.

Bu son deyimin nedeni ise imparatorları Konstans gibi Aryen mezhebinde olan Got korycu askerlerinin Ortodoksluğu kabul etmeleri nedeniyle birinci Teodos (Theodosios) tarafından şehir içerisinde bulunmalarına izin verilmiş ve Konstantin’in (Konstantinos) duvarları sırasında Konstantin’in (Konstantinos) sütunu blnduğndan bu sütundan dışarı anlamında kendilerine (Exokionite) yani (sütundan dışarıda oturanlar) ismi verilmişti. İşte o zamandan beri o kısıma (Exokioni) yani sütundan dışarı deyimi ile adlandırılmıştır.
Şehrin Got koruycu askerlerine özgü olan bu topraklar yedi mahalleye ayrılmış ve bunlara «Mösyö Dötiyer’ın» (Mösyö Dethier) [49] deyimiyle perüton (birinci), döteron (deuteron) (ikinci), triton (üçüncü), penpton (beşinci) hebdomon (yedinci) gibi isimler verilmiştir.

(49) Dr.Mordtmann: Esquise topographiquede Constantinople.
Dethier: Le Bosphore et Constantinople.

Daha sonra Atilla’nın orduları önünde Balkan halkı ülkelerini terk ederek İstanbul’a gelip yerleştikleri zaman buralarda yerleşmişler ve kalabalığı çoğaltmışlardı. İmparator İkinci Teodos (Theodosios) zamanında İstanbul valisi olan Antomyus (Anthemios) bu mahallelerin çevresini bir sur ile çevrelemişti. Teodos (Theodosios) duvarları adını alan bu surlar günümüzde görmekte olduğumuz surlar olup İstanbul’u tıpkı Roma gibi yedi tepeye tamamlamıştı. O zaman İstanbul’un mahalleleri gene Roma gibi on dört daireye (belediyeye) bölünmüş ve her bir dairenin yönetimi Curator veya Regionarchis denilen bir müdüre verilmişti. Bu müdürün yönetiminde bir vekil ile beş gece-muhafızı bulunurdu.
Birinci Daire – Birinci daire Aya Varvara (Topkapı) kapısından başlayarak hipordomun güney-doğusundan geçer ve Küçük Ayasofya kilisesinden dolaşırdı.
Putperestlik zamanında Jüpiter mabedini içermekte olan Akropol tepesi (şimdiki Topkapı Sarayı’nın bulunduğu yer) ile Ogüsteon (Agusteon) (Ayasofya Meydanı) ikinci ve üçüncü daire ile aralarında birbirini ayıran sınır oluştururdu. Bu dairenin içerisinde 29 sokak, 118 ev, 2 çarşı, 4 hamam, 2 imaret vardı.
İkinci Daire – İkinci daire Akropol ile senato ve Ayasofya, Aya İrini (silah müzesi) ve Ogüsteon (Augusteon) ve 34 sokak, 98 ev, 4 çarşı, 3 imareti içermekteydi.
Üçüncü Daire – Üçüncü daire Zoksip (Zeuxippe) hamamlarından başlıyor ve hipodrom ile Mese (Mésè) denilen şimdiki Divanyolu caddesinin güney kısmını içererek denize kadar iniyor ve Sofyan Limanı (Port Sophien) diğer adı (Portum Novum) yani Yeni Liman (Kadırga Limanı) bu daire içinde bulunuyordu. 7 sokak, 98 ev, 4 çarşı, 4 imaret bulunuyord.
Dördüncü Daire – Dördüncü darenin küçük bir kısmı Mese (Mésè) caddesi yanından geçiiyor ve duvarları izleyerek (Timasue) iskelesine kadar iniyordu.
Ogüsteon’un (Augusteon) (Ayasofya Meydanı) ortasında bulunup da eski Bizans şehrinin kapısı olarak sayılan tanınmış Milier (Miliaire) binası [50] Aya Yani, Dipyon (Diippion), Kalkoperatya (Chalkopratia) kiliseleri bu dare içine rastlıyorlardı. Bu darede 32 sokak, 375 ev, 4 çarşı vardı.

[50] Eski Bizans şehri surlarının kara tarafında bir kapısı sayılan bu bina Bizans sarayları hakkındaki eseriyle tanınmış olan Mösyö Labart (Labartie) tarafından yapılan haritada Ayasofya Meydanı’nın ortasında olacak şekilde gösterilmiş ise de Doktor Mortimen (Mordtmann) bu kapının yerini Ayasofya’nın batı tarafında ve Zoksip (Zeuxippe) hamamlarının kuzeyinde ve ana caddenin yani şimdiki Divanyolu’nun bulunduğu yerde aranması gerektiğini uzun uzadıya kanıtlamıştır. Buna göre, bu kapının yerinin şimdiki Millet Bahçesiyle (Gülhane Parkı) Ayasofya camisi arasında ve tramvayın döndüğü yerde olması gerekmektedir.
Roma’da Milier (Miliare), İmparator Ogüst’ün (Auguusts) koyduğu sade bir sütundan ibaret olup şehirden başlayarak (mil) olarak ölçülen uzaklıklar bu taştan başlayarak sayılırdı.

Beşinci Daire – Beşinci daire bir taraftan üçüncü ve diğer taraftan dördüncü dairelerle sınırlandırılmış olup Haliç kıyısında Prosforyanus (Portus Prosphorianus) kapısı, Kadıköy iskelesi (şimdiki Sirkeci)’yi içerir ve gemiler hububatı buraya boşaltıyorlardı. Strateciyum (Strategium) (şimdiki Babıâli yerindeki bina) bu daire içerisinde bulnuyordu.
Altıncı Daire – Altıncı daire ikinci ile üçüncü tepeler arasında Konstantin (Konstantinos) Meydanı’ndan (Çenberlitaş) Haliç’e kadar olan kısmı kapsıyordu. Neoriyum (Neorium) bu daire içine rastlıyordu. Beşinci ve altıncı daireler sonradan Ceneviz ve Venedikliler’e ayrılmıştı.
Yedinci Daire – Bu daire kuzey tarafından Büyük cadde (Divanyolu) ile sınırlandırılmış olup Konstantin (Konstantinos) Meydanı’ndan (Çenberlitaş) doğru (Bayezit) Meydanı’na kadar uzanıyor ve güneyden Marmara kıyısına kadar inerek Kontoskaliyon (Contoscalion) limanını kşatıyordu.
Sekizinci Daire – Sekizinci daire tümüyle üçüncü tepeyi içermekte olup Forum Konstantin’den (Konstantinos) (Çenberlitaş) Haliç sırtlarına doğru devam ediyordu. Bu daire Haliç’in kıyısına kadar iniyordu. Bu nedenle üçüncü dairenin yokuşlarını altıncıdan ayırıyordu. Kuzeyden Macros Embolos (Uzunçarşı)’ya kadar devam ediyordu.
Dokuzuncu Daire – Üçüncü tepenin yamacında bulunan bu daire yedinci daireden Tavşan Taşı yokuşuyla ayrılıyor ve doğudan Filadelfiyum (Pniladelphium) (Şehzadebaşı)’ndan (Aksaray)’a inen ana cadde ile ayrılıyor ve on ikinci daire içinde bulunan Teodos (Thedosios) (Lânga) limanına ulaşıyordu.
Onuncu Daire – Üçüncü tepenin doğu yamacını içeriiyor. Konstantin’in (Konstantinos) ilk duvarlarına en yakın bir daine olup doğudan Ana Cadde’ye değiyor ve Marsiyen (Markianos) sütunu (Kız Taşı) ile Yenmefeyum (Nymphem) (su terazisi) ve on birinci daire içine rastlayan Sen Aputer (Saints Apotres) (Fatih) Meydanı ile sınırlandırılmış bulunuyordu.
On Birinci Daire – Dördüncü tepenin doğu yamacına rastlıyor ve Likus (Lycus) (Bayram Paşa) deresine kadar iniyordu. Bu daire Forum Bovis (Aksaray’a) kadar uzanıyor ve orada on birinci daireyi on ikinciden ayırıyor ve on birinci daire sekizinci daire gibi denize ulaşıyordu.
On İkinci Daire – Likus (Lycus) (Bayram Paşa) deresi ile sınırlandırılmış olan on ikinci daire doğu tarafından surlara kadar gidiyor ve yedinci tepede Marmara’ya kadar olan mahallelerin hepsini içeriyordu. Büyük Teodos (Thodosios) Limanı (Lânga) ve Arkadiyus (Arkadios) sütunu (Kadınlar Pazarı) bu daire içine rastlıyorlardı.
On Üçüncü Daire- Tümü Galata tarafını içeriyordu.
On Dördüncü Daire – Balat üstüne rastlayan Vlakarna (Blakhernae) Sarayı ve mahallelerini içermekte olup Konstantin (Konstantinos) duvarlarından dışarıdaydı. Bu daire onuncu daireden Haliç kıyısındaki bir takım boş topraklar ile ayrılmıştı.

3.
Sokaklar ve Meydanlar

Şimdiki Topkapı Sarayı’nın bulunduğu tepede, ilk Bizanslılar zamanında Roma imparatoru Septim Sever (Septimus Severus) tarafından yaptırılmış olan Akropol vardı. Bu Akropol günümüzde Atina’da kalıntıları görülen Akropol gibi birkaç mabetle genel oyunlar oynanmasına ve halkın toplanmasına özgü bölümleri içermek üzere çevresi duvarlarla çevrelenmiş olup şehrin kalesi yerine geçmekteydi. Osmanlılar İstanbul’u aldıktan sonra o yerdeki harabeler üzerine Yeni Saray denilen Topkapı Sarayı’nı yapmışlardır. [51]

[51] Fatih ilk sarayı Eski Saray denilen Bâb-ı Ser-askerî (Harbiye Nezareti) yerinde yapmıştı. Bu saray daha sonra yapıldığı için Yeni Saray denilmiştir. Burası şimdiki İstanbul Üniversitesinin merkez binasıdır.

Mese (Mésè) denilen büyük ve çevresi dikmelerle (sütunlarla) çevrelenmiş bir cadde şehrin bir tarafından öbür tarafına kadar devam ederdi. Bu cadde Ogüsteon (Augusteon) denilen ve etrafı (Direklerarası’ndaki gibi) direkler ve kitapçı ve diğer dükkânlar ile dolu olan Ayasofya Meydanı’ndan başlar ve şimdiki Divanyolu’nu izleyerek Çenberlitaş Meydanı’na gelirdi. Ogüsteon’un (Augusteon = Ayasofya Meydanı) doğu tarafında (şimdiki Ayasofya Hamamı bulunan yerde) büyük sarayın duvarları ve Kalke (Chalké) kapısı denilen resmî kapı ile Monotiros (Monoiyros) kapıları bulunurdu. Bu meydanda halkı yağmur ve güneşin etkisinden koryabilmek üzere Kostantin (Konsantinos) tarafından yaptırılmış olan iki sıra direkli yollar, geçen zaman içerisinde harap olduklarından daha sonra Ayasofya’yı yaptıran Jüstinyen (İustinionos) bunları yeniden tamir ettirmişti. Meydanın zemini o zaman her yerde olduğu gibi çok iri taşlarla düşenmişti. Bâzı eserlerde Ogüsteon’un (Augusteon) ortasında birkaç küçük kilise gösteriliyorsa da bunlar yanlıştır. Meydanın ortasında sütun ve heykellerden başka bir şey yoktu.


S-061.jpg

Roma’daki Forum (eski hali).

Genel meydanların hepsine Forum ismi veriliyordu. Şimdi çevresindeki yapılar ile çok daralmış olan Çenberlitaş’ın yeri o zaman çok geniş ve yuvarlak bir meydan olup üzerinde Konstantin’in (Konstantinos) heykeli bulunan Çenberlitaş dediğimiz sütun da bu meydanın ortasında bulunuyordu ki bu sütunun bir kısmı günümüzde varlığını korumaktadır.
Çenberlitaş’da o zaman bu çenberler yokt. Büyük bir yangında tekrar sakatlandığından bunlar daha sonra konulmuştur. Yakın zamanlarda tekrar tamir edilerek demir kuşaklarla sağlamlaştırılmıştır.
Büyük Cadde, bu meydanı geçtikten sonra Forum Tauri (Bayezit Meydanı)’na doğru geliyordu. Şimdi yangın kulesi olan bu meydan o zamanlar büyük bir meydan olup, Öküz Meydanı anlamında Forum Tauri olarak isimlendiriliyormş. Mösyö Dötiye (Dethier) meydanda bulunduğu tarihlerde adı geçen Birinci Teodos (Theodosios) sütununun şimdiki yangın kulesi (Bayezit Kulesi) yerinde rastladığını ve bu sütun Sultan Birinci Selim zamanına kadar muhefaza olunup o zaman bir fırtına ile yıkıldığı ve İkinci Teodos’un (Theodosios) Tetradiziyon (Tetradision) denilen heykeli ile Tâk-ı Zafer’in (kemerli yapı) bile bu meydanda bulunduğunu yazıyor. Eskiden Osmanlı Müzesi müdürü olan Mösyö Detiye (Dethier) Bâb-ı Ser-askerî (Harbiye Nezareti) meydanının kazılması sırasında rastladığı büyük bir taş kemer parçasına dayanarak bu kemerin yaklaşık şekli hakkında fikir verdiği gibi at üstünde olması gereken heykel hakkında da diyor ki:

S-062.jpg

Teodos’un (Theodosias) heykeli ve parçaları (Detiye’nin (Dethier) resimlerinden).

«Bu İkinci Teodos’un (Theodosias) heykelinden başkası olamaz, Çünkü Birinci Teodos’un (Theodosias) gerek meydandaki ve gerekse Ogüsteon (Agusteon) meydanındaki heykeli ayakda olup burmalı bir sütun üstündeydi.»
Mese (Mésè) büyük caddesinin pek çok kısmında iki taraf sanki bu günkü direklerarası gibi, önü direklerle kormalı dükkânlarla kaplıydı. Bu direklerarasındaki kemerler o zamanki yapım yöntemi gereğince yuvarlar kemerlerden oluşmaktaydı. Dükkânlar güneş veya yağmurun etkisinden orunaklı olarak satacakları esyaları dükkânlarının önüne dizerlerdi. Günümüzde Şehzâdebaşı’nda bir örneği görülen bu direkli yollara Rumlar çarşı anlamında Emdolov Embulo (Embolos)derlerdi.
Forum Tauri denilen Bayezit Meydanı bugün olduğu gibi o zaman da şehrin en büyük meydanlarından biriydi. Şehrin ortasında bulunan bu meydan birçok büyük caddelnin birleşdiği yerde olduğundan çok kalabalıktı. Bu meydandan iki yol Haliç’e iner, iki yol da biri Forum Konstantin  (Konstantinos) (Çenberlitaş) meydanından, diğeri de Forum Teodos (Theodosios) ile Forum Artopoliyon’dan (Artopolion) geçerek Ayasofya’ya kadar gitmekteydi.
Bu ikinci yol Kapalı Çarşı’nın yapısı altında kalmıştır. Tauri meydanının batı tarafına da bir yol Valens (Bozdoğan) kemerini izleyerek Fatih’e kadar giderdi.
İmparatorların alaylarında izledikleri yol Filadelfiyum (Philadelphium) (Şehzâdebaşı)’ndan geçen ve Amasteriyon (Amastrianon) denilen küçük meydandaki şimdiki -Şehzade Camisi’nin blunduğ yere rastlar- İkiye ayrılarak biri Fatih’e diğeri de Fokus (Phocas) Sarnıcı (Çukur Çeşme yakınında)’ndan geçerek Forum Bovis (Aksaray)’a inerdi.
Fatih’e giden iki yol, Fatih’de birleştikten sonra Sarisiyus (Charisios) (Edirnekapı) kapısına giderdi. Bayezit Meydanı’ndan şimdiki tramvay yolunu izleyerek Aksaray’a inen yol orada Forum Amasteriyon’dan (Amastrianon) gelen yolla birleşir ve oradan şehrin çeşitli kapılarında son bulmak üzere birkaç caddeye ayrılıyordu. Bunlardan biri şimdiki Topkapı Caddesi’ni izleyen Sen Romen (Saint Romain) kapısına (Topkapı) diğeri yedinci tepeye (Hobyar’a) çıkarak Forum Arkadiyus (Arkadios) (Kadınlar Pazarı)’na gelirdi. Bu meydanın ortasında İmparator Arkadiyus’un (Arkadios) heykelini taşıyan bir sütun vardı. Zelzele ile harap olun bu sütunun şimdi yalnız temeli var olup Bir dükkânın bahçesine rastlamaktadır.
Bizans’ın protokoluna ait 7’nci Konstantin (Konstantinos) tarafından yazılan (Céremonies) kitabında İmparatorun saraydan kalkarak Balıklı Kilisesi’ne gitmek için izlediği yol şu şekilde tanımlanıp ve sıralanıyor:
1- Chalké                             Sarayın Kalke kapısı (Ayasofya Camisi yeri).
2- Zeuxippe ou Achille   Zokip ve Aşil (Belediye bahçesi).
3- L'Augustéon                  Ogüsteon Meydanı (Ayyasofya Meydanı).
4- Million                            Million Kemerleri (Ayasofya’da Teramevayn dendiği yer).
5- Saint Jean Théologos Sen Jan Teologos.
6- Lausus                             Lojus sarayı sütunları.
7- Prétoire                          Pratovar.
8- Anti Forum                    Anti Forum (Çenberlitaş).

Forum Konstantin (Konstantinos) (Çenberli Taş)’dan Filadelfiyum’a (Philadelphium) (Şehzade Başı)’na
1- Macros Embolos de Maurien         Makros Embolos dö Moryen (Kapalı Çarşı yönü).
2- Artopolia                       Artopolya.
3- Forum Tauri                  Forum Tori (Bayezid Meydanı).
4- Vierge Diaconissa       Viyeraj Diyakonisa Kilisesi.
5- Modios                           Modiyos.
6- Philadelphium              Filadelfiyum.

Filadelfiyum’dan (Philadelphium) Zoodokus Piyi (Balıklı)’ya kadar:
1- Philadelphium              Filadelfiyum (Direkler Arası).
2- Amsstrianon                 Amastriyanon (Şehzade Câmisi yeri).
3- Forum Bovis                  Forum Bovis (Aksaray).
4- Mésé                               Mese-i kebir (Mésé) Kasaralofus semti.
5- Xerolophus                   Kasarolofus’un birinci kemeri.
6- Saint-Kallinique           Sen Kalinik Kilisesi.
7- La Monnaie                   La Monne.
8- Exakionion                     Eaksakivenyon (Altı Mermer)
9- Saint-Onésime             Ser Onejim Kilisesi olan ve üç yolun birleştiği meydan. Oradan sağa dönerek diğer sokakları izler.
10- SaintJeacque-Ie-Perse        Sen Jak Lopers Kilisesi (Hekimoğlu Câmisi)
11- Saint-Mocius              Sen Mokiyus Kilisesi.
12- L'aqueduc                    Su Kemeri.
13- Sigma                            Sigma denilen sütunun bulunduğu kapı.
14- Zoodochos Pigi          Zoodokus Piyi Kilisesi (Balıklı)
Mese (Mésé) ana caddesinin Konstantin (Konstantinos) (Çenberlitaş) Meydanı’yla Tauri (Bayezit) Meydanı arasındaki kısmına Artopolya (Artopolia) (Ekmekçiler) deniyordu. Bunun girişinde iki büyük heykel olup bunlardan biri 1870 yılında bulunarak saray bahçesindeki Sent İren (Sainte İrene) (Askeri Müze)’ye aktarılmıştır. Paskal (Pascale), Tevfan (Theophones) ve Sedrenus (Cedrenus) gibi tanınmış Bizans yazarlarından yararlanarak aktaran Doktor Mortiman (Mordtmann) bile o zamanki Büyük Çarşı’nın Çenberlitaş ile Ayasofya arasında olduğu fikrindedir. Hâlbuki bugünkü çarşı bu sütunun kuzey-batısına düştüğüne göre her samtte eksik olmayan çarşulardan bir kısmında şimdiki çarsının bulurduğu anlatımlara rastlanılması ihtimali vardır.
Arkadyos (Arkadios) (Kadınlar Pazarı) meydanından geçerek ilk Konstantin (Konstantinos) duvarlarının büyük cadde Altın Kapısı (şimdiki Esekapı)’na giderdi.
Yol burada ikiye ayrılır biri Sen Andre Kilisesinden (Koca Mustafa Paşa Camisi) Periyoloptos (Peribleptos) kilisesinden (Sulu Manastır)’dan geçerek Teodos (Theodosias) duvarlarının Altın Kapısı (Yedikule Kapısı)’nda son bulurdu. Buna paralel diğer bir yol Bovis (Aksaray) meydanından Sen Jak Lopus (Saint Jacqe le Perse) kilisesine (Hekimoğlu Câmisi) gider ve Altı Mermer’den geçerdi.
Aksukivanyan (Exokionion) denilen ve daha sonra Eksi (Exi) Marmara denilip, Türkler tarafından Altı Mermer diye tercüme edilen bu yere meşhur Piyi (Pigi) (Balıklı) Silivri Kapısı yolu üstündeydi.
Bu büyük caddeler, diğer küçük sokaklarla aralarında birleşirlerdi. Mese (Mésé) Kapısı denilen Unkapanı’ndan da bir cadde Filadelfiyum (Philadelphium) (Şehzadebaşı) ve bir diğer yol da Sen Apotre (Saints Apotres) (Fatih’e)’e çıkardı. Bu yol Sen Apotre (Saints Apotres) kilisesinin batısından dolaşarak Likus (Lycs) Yeni Bhğçe çayırına iner ve oradan da dolaşıklı yollarla Arkadiyus (Arkadios) (Kadınlar Pazarı) meydanına çıkardı.
Marmara ile Haliç kıyılarında ise surlara paralel caddelerle küçük sokaklar devam ederdi. İstanbul o zamandan beri pek az değişmiş olduğundan bu gün gördüğümüz sokakların çoğu hemen o eski Bizans’ın sokaklarının yerini ve yönünü izlemektedir.
Şimdiki Tahtakale (tahte’l-kal’a) dediğimiz yerde Venedikliler’in Mahallesi vardı. Bu mahalle şehirden bir duvarla ayrılmıştı. Bu duvarların kalıntılarına hâlâ rastlanılmaktadır. Osmanlılar’ın buraya tahte’l-kal’a demeleri bu duvarların altında bulunmasından olup yoksa tahtadan kale anlamıhda değildir.
Tahtakale’nin doğu tarafına doğru, yani camiye doğru Amalfililer ile Pizalıların mahalleleri vardı. Yayınlamak üzere bulunduğumuz (Galata Tarihi)’nde anlatılacağı üzere Frenkler’de [52] her topluluk Bizans imparatorlarından fırsat buldukca elde ettikleri ayrıcalıklarla İstanbul tarafında bir ticarethane (han) oluşturarak yavaşça o tarafa yerleşmişti. Bunların mahalleleri duvarlardan dışarıda ve Haliç kenarında olup her milletin kendisine özgü bir iskelesi de vardı. Hatta toplluk başkanının Ayasofya kilisesinde özel yerleri bile vardı. İlk olarak ayrıcalıklara ulaşan Amalfililerin Mahallesi Sen Mark (Saint Marc) kapısı denilen Yeni Cami yerini geçmiyordu.

[52] Frank Ulusu her ne kadar farklı ise de doğuda genellikle Avrupalılar’a Frenk denilmiştir.

Pizalılar’ın mahallesi ise Neoriyorm (Neorium) (Bahçekapı) kapısına uzanıyor ve oradan öteye de Cenevizliler’in mahallesi başlıyordu. Cenevizlilerin Mahallesi Apologoteton (Apologotheton) (Hamidiye Türbesi) civarındaki şehrin duvarlarına kadar devam ediyordu. Bu mahallelerin hepsi de şehirden surlarla ayrılmıştı. Duvarlarla Haliç kıyıları arasında geniş bir arazi kısmı uzanıyord ki işte bu mahallelerin çoğunlğu burada yapılmış evler ve daha çok mağazalardan ibaretti.
Bizans’ın sokaklarının ve evlerinin o zamanki durum hakkında bir fikir edinmek için bu günkü Yeni Camiden Yemiş’e doğru Limon iskelesi civarındaki pasdırmacı ve yumurtacı dükkânları ve Galata’da Perşenbe Pazarı’nda bankanın alt taraflarında rastlanılan bazı mahalle ve sokakları gezmek yeterlidir. Bunlar içinde Bizans’ın son zamanlarından kalma evler dükkânlar bile vardır.
Şehir çok kalabalık olduğundan o zaman bile sokaklar şimdiki gibi dar ve evlerin cumbaları sokaklar üzerine taşmış olup çoğunluğu iki üç kattan fazla değildi. Genellikle kârgir olan bu evlerin Fener civarinda birkaç örneği günümüze kadar gelebilmiştir. Kalın duvarlar, iri demir parmaklıklara sahip küçük pencereleri, tersine çevrilmiş merdivene benzeyen konsollar üstündeki cumbaları, kemerli kapıları ile ilk bakışta hüzünlü bir duygu uyandıran bu evler Orta Çağ’ın karışık zamanlarındaki içe kapalılık ile uygun bir durumdaydılar. (Bizans Evleri bölümüne bakınız)
Şehrin en büyük limanı Haliç’ti. Fakat Marmara kıyısıhda başka limanlar da vard Bunlardan Jülyen (Julien) ya da Sofiyen (Sophien) limanı (Kadırga Limanı) Théodose veya Elutère (Lânga) limanları vardı. Bu iki liman çok büyük olup bir bölümü Bizanslılar ve bir bölümü de Osmanlılar zamanında doldurulmuştu. Lânga bostanı yerindeki liman hepsinden büyüktü.
Bu limana Lycus deresi dökülür. Bu dere surların dışındaki tepelerden gelen sulardan oluşarak Sent Sidyak (Sainte Cyriaque) denilen Sulu Kule civarında ve şimdi örülü bulunan küçük bir kemerden geçerek Kısaralokus (Xerelophos) sırtı ile Sen Japuter (Saint Apotres) (Fatih) tepeleri arasındaki tepeden geçerek Forum Bovis (Aksaray)’ı da geçip Lânga civârında bulunan limana dökülür. Bu derenin getirdiği topraklarla limanın bir kısmı daha Bizanslılar zamanında dolmuştu.
Limanın deniz girişi, aralarına demir parmaklık geçirilmiş iki kule ile korunurdu. Bu kulelerden birine Kontoskopiyum (Contoscopium) derlerdi ki limanın korunması ve izlenmesine özgü idi. İşte Osmanlılar’ın İstanbul’u fethi sırasında dışarıdan gelen yardım gemilerinin girdiği liman, bu limanlardan biri olup, yoksa Haliç değildir.

(Gelecek Bölüm)

Tefrika 6

3
Bizans Çevresi

______________________________________________________________________________

Eski İstanbul (Bölüm 4)

Eski İstanbul (Bölüm 3)

Eski İstanbul (Bölüm 2)

Eski İstarbul (Bölüm 1)

Nusretiye Camisi

İstanbul Namazgâhları-6

İstanbul Namazgâhları-5

İstanbul Namazgâhları-4

İstanbul Namazgâhları-3

İstanbul Namazgâhları-2

İstanbul Namazgâhları-1

Yeni Cami Hünkâr Kasrı

Cami Alemleri

Sadaka Taşları

Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme

Sıbyan Mektebleri

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)

Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)

Elektronik Dünyazı Yazıları için aşağıdaki linklere tıklayabilirsiniz.

Sitemizde yer alan "Elektronik Böcek" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer alan "Sivrisinek Kovucu" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer alan "LED Süsleri" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer ayan "LED'lerle İki Devre" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

Sitemizde yer ayan "LED'li Göstergeler" yazısını görüntülemek için buraya tıklayın.

©2011- 2019 | H.Veysel Güleryüz


Çeşitli Konular

Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmektedir.

© 2011-2016 | H.Veysel Güleryüz