Eski Istanbul Kirmizi.jpg

Çayın Tarihi ve Çay Türkiye'ye Nasıl ve Ne Zaman Geldi?

Bedevi Cay iciyor.jpg Çay içen bir bedevi.

Çayın Tarihi

Çayın bulunuşuna ati efsane şöyledir:
“Buda'nın yaşadığı çağdan hemen sonraydı. Kuzey-batı Hindistan'da en yüksek dağların dibinde Boodhidarma adında bir rahip yaşıyordu. Bir adak üzerine Boodhidarma, Buda'ya karışmaya karar verdi, 9 yıl uykusuz kalmaya ve dua etmeye and içti. Üç yıl boyunca, gün doğdu, gün battı, rahibi gözleri açık dua ederken gördüler. Üçüncü yılın sonunda ilkbahar yağmurları başlarken, Boodhidarma, bitap düşüp serin ilkbahar rüzgârlarında tatlı bir uykuya daldı. Uzun uykudan uyandığı zaman andını yerine getiremediğinden dolayı kendisine lanet etti. Göz kapaklarını kesti. «Bir daha kapanmayacaksınız.» diyerek ulu çınar ağaçlarının altına attı... Ertesi gün göz kapaklarının bulundukları yerden koyu yeşil yapraklı iki bitki yükselmişti...”
Hindistan'ın tütsü kokan efsaneleri, çayın bulunuşunu böyle anlatır...
Çay deyince akla Çin gelir. Gerçekten bugün hemen bütün dünya dillerinde bu bitkinin adı olan «the, tea, çay, tee» gibi kelimeler, çayın iki ayrı Çin lehçesinde söyleniş şekli olan «t'e» ve «ç'a» dan ötürüdür.
Çinliler bu bitkinin M.Ö. 2737 yılında imparator Shen Nung .tarafından bulunduğunu şöyle hikâye eder:
«Tıp dünyasında hıfzıssıhha babası olarak adlandırılan yüce imparator Shen Nung, sarayının bahçesinde sıcak su içiyordu. Rüzgâr iki yeşil yaprağı getirip onun fincanının içine bırakıverdi. Etrafa hoş bir koku yayıldı. Sıcak suya tatlı bir burukluk geldi, imparator, yaprakları yetiştiren bitkinin bulunmasını ve her yere dikilmesini emretti...»
Çay, Çin'de 780 yılında çay ticareti başladıktan 30 yıl sonra bir budist rahibi olan Dengyo Daisni tarafından Japonya'ya götürülmüş, 815'de ise Japonya imparatoru Sağa, 5 bölgede çay ziraati yapılması ile ilgili bir emirnameyi imzalamıştır.

Çindeki bir çaycı.jpg

Çin&de bir çayhane.

Avrupa'da Çay
Çayı Avrupa'ya tanıtan Venedikli bir gezgin olmuştur. Venedikli bir kitap yayımcısı olan Giambattista Ramusio 1559'da yayınladığı bir seyahatnamede İran’lı bir tüccar olan Hacı Muhammed'in hâtıralarına yer vermiş, doğu ülkelerini gezen bu tüccarın ağzından çayı «Navigatione et Viaggi» adlı kitapta çok renkli bir şekilde anlatmıştır.
Hindistan, Seylan, Avustralya, Yeni Zelanda'nın batılılar tarafından tanınmasıyla çayın değeri de artmış. Doğu İngiliz Hindistanı kumpanyasından önce 1610'da Avrupa'da ilk çay yükü bir Hollanda limanına gelmiştir, İngiltere'ye çayın gelişi ve yayılmaya başlaması, İngiliz siyasî tarihinde yer alan olaylara da yol açmıştır. Bir gazino sahibi olan Thomas Garroway 1649-50 yıllarında gazinosunda müşterilere çay vermeğe başlamış, sonra yayılması için büyük gayret sarf etmiştir.

Avrupalilar cay iciyor.jpg

Bir İngiliz ailesi çay içerken.

Fakat çay, İngiltere parlamentosunda ve din kuruluşlarında büyük bir muhalefetle başlamıştır. Protestan kilisesine bağlı zamanın ünlü vaizi John Wesley, kiliselerde büyük topluluklar tarafından dinlenen vaızlarında, bugüne kadar bilinmeyen bu acayip bitkinin, insan sağlığına zararlı olabileceğini iddia ve boykot tavsiyesinde bulunuyordu. Parlamentoda ise, muhalefet türlü türlü idi. Lordlar kamarasından Lord Forbes çayın yalnız zenginler tarafından içilmesi gerektiğini, onların Tanrı tarafından kutsal sayıldığını iddia eden, fakirlerin çay içmemesini isteyen, bir kanun teklifi bile hazırladığını İngiliz kaynaklan kaydetmektedirler.
Lehte ve aleyhteki cereyanlara rağmen, çay ticareti gelişmiş, İngiliz Doğu Hindistan Şirketi, doğu çayını tekeline almış ve büyük çapta ticaret yapıp, çayı dünyaya yaymağa başlamıştır.
Bugün, İngiltere’de meşhur olan «Five O'clock tea» (5 çayı) 1860'tan sonra çıkan ve bütün İngiltere'ye yayılan bir modanın 20. yüzyılda devam eden hâtırası dır.
Çayın tutunması ithâl firmaları arasında rekabeti arttırmış, hattâ Fransa sahillerinden İngiliz sahillerine çay yükleyen tekneler 1866'da «çay yarışı» adı verilen yarışlar yapmışlar, limana ilk giren yük büyük fiatla satılmıştır.
Çay, Amerikan İstiklâl Savaşı tarihine de adı geçen bir madde olmuş, İngiltere'nin (Camp Act) adını taşıyan kanunla ithâl mallarına koyduğu ağır gümrük resmini; çay ithal şirketleri, Amerika için uygulayınca; 1778'de Boston limanına gelen çay yüklü gemiler, kızılderili kıyafetine girmiş Amerikalı gençlerin baskınına uğramış, yükler denize atılmış ve Boston Tea Party (Boston çay partisi) adını taşıyan bu hareket İngiltere'ye baş kaldırma hareketinin ilk adımı olmuştu.
Çay, batıdan çok önce ipek yolu vasıtasıyle Küçük Asya'ya; dolayısıyle Türk topraklarına girmişti. Özellikle Kuzey Kafkasya ve Türkistan, çayı çok eskiden beri bilmekteydi. Çayın pişirildiği alet olan semaver, Kafkasya'dan Rusya'ya ve Osmanlı topraklarına ayni isimle gelmiştir. Batı'dan ayrılan özellik, Doğulular'ın çayı tek veya az şekerle (Türkiye'de kıtlama tabir edilen) şekilde içmesi, İran ve Doğu Türkistan'da içine (karanfil v.s. gibi) bazı maddeler konmasıdır.

Çay Türkiye'ye Nasıl ve Ne Zaman Geldi?

HT 1966-10-07-18yy_Rus_Semaveri.jpg

Bir Rus semaveri..


Günümüzde Hopa'dan Giresun'a doğru yayılan çay tanını, vatansever bir Türk ziraatçisinin, Zihni Derin'in eseridir. 25 Ağustos 1965 günü Ankara'da toprağa verilen bu ziraatçinin yorulmak bilmez çalışmaları sayesinde Türkiye, Türk çayına kavuşmuştur.
Zihni Derin, 1880 yılında Muğla'da doğdu. Kuloğulları ailesindendi. Halkalı Ziraat Mekteb-i Âlisi'nî bitirmiş, 1905 yılında Aydın ilinde göreve başlamıştı. 1920'de kurulan Büyük Millet Meclisi Hükümeti'nin ilk Ziraat Umum Müdürü’dür.
Karadeniz kıyısındaki incelemeleri sonunda yurt dışına giden binlerce liranın kapısının anahtarını bulmuş, Türkiye'de çay yetiştirileceği kanaatine varmıştı.
Zihni Derin ölümünden üç yıl önce kendi ağzından millî Türk çayının hikâyesini şöyle anlatmıştı:.
«Ankara'da Kurtuluş Savaşı başladığında İktisat Vekâleti Ziraat Umum Müdürü idim. O zamanlar Vilâyet Ziraat Teşkilâtlarına verdiğimiz görevler arasında iklim rasadı yapmak da vardı. Rize'den gelen rasat cetvelinde yıllık yağmur ile en düşük ve en yüksek sıcaklık dereceleri hakkında verilen sayılar Rize'nin “sübtropik” iklimli bir bölge olduğunu gösteriyordu. Hemen Rize'den: «Bu iklime ait bitkilerden neler var, durumları nedir?» diye sorduk. Ziraat memuru ile Ziraat Odası Başkanı'ndan ortak imza ile gelen 1920 tarihli raporda, Rize'de sıcak ülke bitkilerinden portakal ağaçları bulunduğu, çoğunun meyvasının ekşi olduğu, bazı evlerde Batum'dan getirilmiş tek tük çay fidanı bulunduğu, kıyı arazisinin kızılağaçlarla örtülü, arazinin çok dar, halkın çok fakir ve gurbetçi olduğu bildirildi. Hemen 8 dekarlık bir arazi kiraladık. Bir memurumuzu Batum'a yolladık, eline liste verdik, çekirdeksiz mandalina ile portakal ve bir miktar çay tohumu getirttik, sonuç iyi oldu. Halkın hevesi canlandı, daha çok fidan istenmeye başlandı. Çünkü tüccar İstanbul'dan ayaklarına kadar geliyor, çekirdeksiz mandalinayı daha yeşil iken yüksek fiatla alıyordu. Fakat halk çay yetiştirmeye heves etmiyordu. Halbuki çayın denizden 400-500 metre yükseklere kadar çıkabileceği, daha geniş bir halk tabakasını refaha kavuşturacağı, mandalinanın yalnız dar kıyı arazisinde yetişebileceği, çayın döviz tasarrufuna da hizmet edeceği biliniyordu. Derhal masa başında bir çay kanunu tasarısı hazırladık. Meclisten çıkarttık. Fakat Rize bu kanunu uygulayamadı. Çünkü bu işin çabuk bitirilmesini isteyen Millet Meclisi, yıllık bir süre koymuş, fidanlık kurma isteğimizi kabul etmemişti. Halk bu kısa süre içinde bir şey yapamadı. Halka bedava tohum ve fidan vermek ve bunları yetiştirmek üzere Rize'de bir Çay, Narenciye ve Bambu Fidanlığı kurulması ve gerekli arazinin maliye elinde bulunan kullanılmayan yerlerden verilmesi için 1924 de süresiz olarak ikinci bir kanun çıkarttık. Kanunu bizzat uygulayabilmek için umum müdürlüğü bıraktım, müfettiş oldum. Hemen Rize'ye gittim. »

HT 1966-11-24-Rize.jpg

Rice'de cay tarımının gelişmesini sağlayan, Çay Araştırma Enstitüsü.


«İlk işim kullanılmayan araziden boş duran 70 dekar bir miktarını bulmak oldu. Bir taraftan da 200 işçi tutup, valinin de onayıyla fidanlığı kurmaya başladık. Diğer taraftan bu yerin resmen ziraat dairesine teslimi için Ziraat Vekâleti'ne müracaat ettik. Gelen cevap: «Maliye Vekâleti, orada muhacir iskân edecekmiş, vermiyor, başka yer arayınız» idi. Ben şöyle cevap verdim: «Burada bir karış bile başka yer yok. Burada ancak iki hane iskân edilebilir. Bu mu daha mühim, yoksa 3 vilâyetin 150 bin köylü ailesini refaha kavuşturacak olan fidanlık mı? Zaten fidanlığın kurulması bitmek üzeredir. Birçok emek ve masraf harcanmıştır.» Buna gelen cevap şöyle idi: «Emre itaat ediniz, sorumlu olursunuz.» Benim cevabım da şöyle oldu: «Kanuna aykırı hareket eden ve sorumlu olması gereken ben değil, iki vekâlet memurudur.»
«Maliye Vekili fidanlıkta çalıştırılan işçilerin ücretinin ödenmemesi için mal müdürüne emir vermiş, işçiler ücretini alamadı, işlerimiz durdu. Bundan ben ve halk çok üzüldük, fakat azmimizden bir zerre bile kaybetmedik. Derhal durumu Başbakan İsmet Paşa'ya telgrafla bildirdik, «Kanunu uygulamaktan vazgeçelim mi?» dedik. Gelen cevap şu idi: «İşe devam ediniz. Arazinin Ziraat Dairesi'ne teslimi için Maliye Vekâleti'ne emir verdim.» Bu cevabı halka duyurdum. Halk âdeta bayram yaptı. Sevinçten ağlayanlar oldu. Fidanlığı süratle bitirdim. Vekâletin izni ile Batum'a gittim. Çay ve narenciye bahçelerini, fabrikaları gezdim, tohumlar getirdim. Fidanlığa diktirdim. Çoğunu da halka dağıttım. Portakal ve mandalina ağaçlarına ilâç serptirdik, meyvalann dökülmesini önledik. Görevi bitti, Ankara'ya döndüm.»

HT 1966-11-25-SB.jpg

Rize'de kurulan ilk çay atölyesi.


«O sırada Atatürk merhum, Karadeniz seyahatine çıkmış, Rize'ye de uğramış. Fidanlığa gitmiş, çok beğenmiş. Kimin yaptığını sormuş, anlatmışlar.
— Size bu fidanlığın bir faydası olacak mı? Bunu yapan adamı seviyor musunuz? demiş.
— Bizim, çoğumuz Batum'da çalıştık. Oradaki çay ve narenciye bahçelerini gördük. Bu fidanlık bize fidan ve tohum verecek, ders gösterecek. Çay ve mandalina bahçeleri kuracağız. Fakirlikten kurtulacağız. Bunun için biz bu adamı ve onu buraya gönderen sizleri candan seviyoruz diye cevap vermişler.
Sonra Atatürk'e:
— Onu siz de seviyor musunuz? diye sormuşlar.
Atatürk:
— Millete hizmet eden adamları biz de seviyor, bu gibileri mumla arıyoruz, deyince, İstanbul'da çıkan “Tarla, Bağ, Bahçe gazetesi”ni ona göstermişler. Bu gazete benim portakal ağaçlarını budadığımı, müfettişlik haysiyetini ihlâl ettiğimi, izinsiz Batum'a gidip usulsüz harcırah aldığımı, bu kabahatlerimden ötürü bakanlıkça azlime ve muhakeme edilmeme karar verildiğini yazmış. Atatürk vekâletten durumu sormuş. Haberin asılsız olduğu anlaşılmış. Bunu bana Şükrü Kaya anlatmıştı. Çekememekten doğan bu çirkin muamelelerden iğrendim, 1927'de istifa ettim. Maarif liselerinde hocalık yaptım. Yeni bir bakan beni müşavir olarak tekrar bakanlığa aldı. 1937'de tekrar Rize'ye gittim. On yıl içinde 100 dekardan fazla çay bahçesi kurulamamış. Halkın hevesi kırılmıştı»
«Çay yetiştirme hevesini yeniden uyandırmak için fidanlıkta bir çay imalâthanesi ile bir laboratuvar kurdum. Halktan çay yaprağını satın alıp çay imaline başladık. Çayı tahlil ettim. Nefis bir çay olduğu anlaşıldı. Toprakları da tahlil edip çay yetişebilecek yerleri tespit ettik. Memlekette çayın yalnız Sürmene kazasına yakın Araklı deresinden Batum hududuna kadar uzanan dağların denizden 500 metre yüksekliğine kadar olan eteklerindeki 250 bin dekar kadar bir alanda yetiştirilmesi ve başka yerlerde gereksiz yere uğraşılmaması gerektiğini bakanlığa bildirdik.»
«Sürmene ve Of kazaları ile Rize vilâyeti'ni 10 çay bölgesine ayırdık. Her bölgeye birer çay teknikeri ve bunlara ikişer, üçer ustabaşı verdik. Bunlara çay bahçesinin teraslandırılması, yol ve kanal, açılması, çay tohumunun ekilmesi konusunda kurs verdik. Köylüye rehberlik etmek üzere memurlara, köylerde birer ev tuttuk. Batum'dan 30.000 kilo çay tohumu getirdik. Memurları hemen bölgelerine yolladık. «Yeni bir kanun çıkarıyoruz, bahçe kuranlara her dekar için 40 lira avans vereceğimizi halka anlatın» dedik. Bir taraftan bahçe kuranlara 6 yıl sonra 5 yılda ödemek koşuluyla her dekara 40 lira avans verilip, 30,000 dekar bahçe kurulması için. bütçeye bir milyon lira konulması, bunun malî formaliteler dışında tutularak sarf edilebilmesi, Tarım Bakanlığı tarafından fabrika kurulması, çay yaprağının halktan satın alınıp işlenmesi, çay bahçelerinden 8 yıl arazi vergisi alınmaması gibi halka teşvik edici hükümleri içine alan bir kanun tasarısı hazırladım. Tarım Bakanhğı'na verdim.»
«3 yıl uğraştım, bu kanun tasarısını meclise getiremedim. Çünkü Maliye Bakanlığı bir milyon lirayı vermemek için üç yıl Ziraat Bakanlığı’nı atlattı. Bizi halka karşı mahcup duruma düşürdü. O sırada; O zamanın Sağlık Bakanı Hulûsî Alataş, Rize'ye gelmişti. Veremin yaygın olduğunu gördü, nedenini sordu, Hastane doktorları:
— Açlıktır, başlanan çay ve narenciye işleri başanlabilirse, bu bölge halkı kurtulacaktır, dediler. Bakan fidanlığa geldi. Çayları, imalâthaneyi, laboratuvarı gördü, çayımızı içti, çok beğendi. Ankara'ya dönünce kanun tasarısını Meclis'e gönderdi. Ben de 450 kutu çayı millet vekillerine verdim. Evlerinde demleyip içtiler, beğendiler. Kanun 1940'da çıktı. Halka avans verdik. Faaliyet arttı. Dört küçük imalâthane 1940'da 191 kilo, 1946'da 93.067 kilo çay imal etti. Fakat imalâthaneler yıldan yıla artan yaprağı işlemeye yetmedi. Parası hazinece ödenmiş olan yapraklar çürümeye başlamış, fabrika kurma zamanı gelmişti.»
«Hükümet çay alım satımını bir kanunla tekel idaresine bırakmış olduğundan çaylarımızı İstanbul Tekel Umum Müdürlüğüne gönderiyorduk. Tekel bir İranlı'yı çay eksperi olarak almış. Bu adam:
— Rize çayı, ot çayıdır, içilmez, diye bir rapor vermiş. Tekel, çayın yaprağını bile görmemiş olan bu cahil adamın raporuna dayanarak 100,000 lira çay parasını aylarca ödemedi. Fakir halk parasını alamadı.
Derken, o zamanın Tekel Bakanı Suat Hayri Ürgüplü, Hopa yolu ile Rize'ye fidanlığa geldi. Çay -fidanlarını, imalâthaneyi, laboratuvarı gezdi. Çayımızı içti.
— Bu çay eskiden Hindistan'dan gelen, şimdi piyasada bulunmayan nefis çayların aynıdır, ot çayı diyenler iftira ediyor, dedi.
Derhal Tekel Umum Müdürü'ne telgrafla: «100,000 lira çay parasını acele gönderiniz, eksperi de atınız,» diye emir verdi. Ben kendisine teşekkür ettim.
— Biz çayı tekel'e veriyoruz, ileride memleketin bütün çayını vermeye muvaffak olursak, memlekete en büyük gelir kaynağı olacaktır, çok yazık ki, çay fabrikasının inşası için gerekli parayı alamıyor, işleyemiyoruz, dedim.
Bunun üzerine Ürgüplü bize 500.000 lira avans verdi. Bu para ile 1947'de ilk çay fabrikasının temelini attık.»
«Geçen zaman içerisinde çay ithal eden ve yabancılar için çay pazan olan Türkiye 1964'den itibaren çay ihraç eden ve çayına dış pazarlarda müşteri bulan bir ülke oldu.»

HT 1966-11-26-SB.jpg

Türkiye'de ilk çay üretimini gerçekleştiren Zihni Derin ve eşi.

____________________________________________________________________________________

Tütün ve Enfiye İstanbul'a Ne Zaman Geldi? Eski İstanbul'da Kahveler

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 13)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 12)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 11)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 10)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 9)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 8)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 7)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 6)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 5)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 4)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 3)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 2)

Sultan Ahmet Parkı ve İstanbul'un Eski Eserleri (Bölüm 1)

Eski İstanbul (Bölüm 28) SON Eski İstanbul (Bölüm 27)

Eski İstanbul (Bölüm 26) Eski İstanbul (Bölüm 26) Eski İstanbul (Bölüm 25)

Eski İstanbul (Bölüm 24) Eski İstanbul (Bölüm 23) Eski İstanbul (Bölüm 22) Eski İstanbul (Bölüm 21)

Eski İstanbul (Bölüm 20) Eski İstanbul (Bölüm 19) Eski İstanbul (Bölüm 18) Eski İstanbul (Bölüm 17)

Eski İstanbul (Bölüm 16) Eski İstanbul (Bölüm 15) Eski İstanbul (Bölüm 14)

Eski İstanbul (Bölüm 13) Eski İstanbul (Bölüm 12) Eski İstanbul (Bölüm 11)

Eski İstanbul (Bölüm 10) Eski İstanbul (Bölüm 9)

Eski İstanbul (Bölüm 8) Eski İstanbul (Bölüm 7) Eski İstanbul (Bölüm 6)

Eski İstanbul (Bölüm 5) Eski İstanbul (Bölüm 4) Eski İstanbul (Bölüm 3)

Eski İstarbul (Bölüm 2) Eski İstarbul (Bölüm 1)   Nusretiye Camisi

   İstanbul Namazgâhları-6   İstanbul Namazgâhları-5   İstanbul Namazgâhları-4

   İstanbul Namazgâhları-3   İstanbul Namazgâhları-2   İstanbul Namazgâhları-1

   Yeni Cami Hünkâr Kasrı   Cami Alemleri   Sadaka Taşları

   Eb-ced Hesabı ve Tarih Düşürme   Sıbyan Mektebleri

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 3)   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 2)

   Tarihte İstanbul Depremleri (Bölüm 1)


Çeşitli Konular

Bu bölüm çeşitli tarihi konulara yer verilecektir. İlk olarak zaman içerisinde bütün İstanbul'daki tarihi eserlin tahrib olmasına sebep olan "İstanbul Depremleri" yazısı verilmiştir.

© 2011-2019 | H.Veysel Güleryüz