Beylerbeyi Camisinin iç avludan görünümü.
Hafız Mustafa Ağa’nın binâ emîni olduğu, imaret, mescid, sebil, çeşmeler, kütüphane, sıbyan mektebi ve medreseden oluşan külliyenin inşaatı 14 Zilkade 1191’de (14 Aralık 1777) tamamlanmıştır.
Ancak arsanın küçük olması nedeniyle bir selâtin cami yapımı mümkün olamamıştır.
İşte bu nedenle, Beylerbeyi Camii, Bançekapısı’ndaki külliyenin bir devamı olarak yapılmıştır, denilebilir. Buradaki hamam ve sıbyan mektebi de külliyenin doğal bir devamı olarak sayılabilir.
Hatta gene aynı nedenle, Boğaziçi’nin karşı kıyısında, Emirgân’da, genç yaşta ölen şehzadesi Mehmed’in ruhu ile onun annesi Hümâşah Kadın için bir hamam, fırın ve değirmen ile çeşmeye sahip, “Emirgân Hamîd-i Evvel Camii ve Külliyesi”ni de yaptırmıştır.
Ancak tarihçi yazar Reşat Ekrem Koçu, “Sultan’ın Bahçekapısı’ndaki projesinin yer sıkıntısından ziyade imâret yapmanın daha hayırlı olduğu düşüncesiyle” yapıldığını belirtmiştir.
Böylece, selâtin külliyelerde cami ile külliyenin diğer binalarının farklı yerlerde yapılması geleneği başlamıştır.
Daha önceleri, Yeni Fatih Camii ile Lâleli Camii’ni inşa eden Tahir Ağa, bunlardan onbeş yıl sonra inşa ettiği Beylerbeyi Camii ile ustalığının zirvesinde olduğunu kanıtlamıştır.
Caminin inşaatı 3 Nisan 1777’de başlamış ve 15 Ağustos 1778’de bitirilerek, kılınan bir Cuma namazı ile ibadete açılmıştır.
Beylerbeyi Camisinin içinden bir görünüm.
Hadîkatü’l Cevâmî’de caminin, burada daha önceleri bulunan “Istavroz Sarayı’nın hırka-i şerif hücresi dairesi mahallinde bir minareli olarak bina buyurmuşlardır.” denilmektedir. Bu nedenle bu bölgenin geçmişine bir göz atmamız gerekmektedir.
Beylerbeyi ve çevresinin tarihi, Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) dönemine kadar gitmektedir. Bu bölge Bizans’ın önemli yerleşim bölgele-rindendi. İmparator II. Constantinus (II. Konstantin) Beylerbeyi’nde bir kilise yaptırmıştı. Kilisenin ana kubbesinin üzerinde çok büyük bir haç bulunmaktaydı. Bu nedenle Bizans döneminde bu bölgeye “Stauros” denilmekteydi. İmparator Justiniaus (Jüstinyen) kilisenin yanına bir de saray inşa ettirmişti.
Osmanlılar bu bölgeyi feth edip yerleştikten sonra “Stauros” kelimesi “İstavroz” a dönüştürülmüş ve bölge İstavroz olarak anılmaya başlanılmıştı.
Beylerbeyi Camii yapılmadan önce, çevreye yerleşen müslümanların ibadeti için, bugünkü Beylerbeyi İskelesinin yanı ile Beylerbeyi Camii’nin bulunduğu yerin arasına, günümüzde çay bahçesi olarak kullanılan yerde bir namazgâh yapılmıştı. Daha sonraları bu namazgâha Sultan İkinci Mahmud tarafından dört yüzlü küçük bir meyrdan çeşmesi eklenmiştir. Çeşme, günümüzde çay bahçesinin tam ortasında bulunmaktadır.
Caminin Hünkar Mahfili.
Evliya Çelebi’nin Seyahatnâme-sinde bölgenin adı “İstavroz” olarak geçmektedir. Beylerbeyi Sarayı’nın inşaatı ile semtin adı değişmiştir. “Beylerbeyi” adı ilk olarak, Ermeni asıllı Gugious inciciyan’ın 18. Yüzyıl İstanbul’unu anlatan eserinde geçmek-tedir. İstavroz Bahçesi olarak anılan bölgenin yanında Çengelköy ile Kuzguncuk arasında Türklerin yaşadığı bir “Beylerbeyi Bahçesi” bulunmaktaydı. Bu nedenle bölgeye daha sonraları “Beylerbeyi” adı verilmiştir.
Hadâkatü’l Cevâmî’deki Beylerbeyi Camii ile ilgili yazıdan alınan birkaç bölüm aşağıdadır:
“Bânîsi cennet-mekân Abdülhamîd Hân -aleyhi’r-rahmeti ve’l-gufrân- hazretleridir ki, İstavroz Sarâyı’nın hırka-i şerîfe hücresi dâ’iresi mahallinde bir minareli olarak bina buyurmuşlardır ve cevâmi’-i selâtîn-i sâ’ire tertîbi üzere “mah-fil-i hümâyûn ve mehâfil-i sâ’ire ve minber ve abdest muslukları ve cümle levâzı-mâtı tekmîl olarak ve hâricinde binasıyla iktifa olunub dahi yonca taşdan olmak üzere minare ihdas iki imâm ve bir hatîb ve bir kaç mü’ezzin ve kayyumlar ve devrhânlar ve cum’a vâ’izi ta’yîn olunmuşdur ve ittisalinde bir fevkani mekteb dahi inşâ olunmuşdur. “Ve câmi’-i şerîfin hâricinde üç aded kapusı derûnunda iki kapu küşâde olunmuşdur….. Sultân Mahmûd Hân hazretleri peder-i vâlâ-şânlan hayratları olan câmi’-i şerîf-i mezkûrun minâre-i vâhideli olmasını reva görmeyüb bir minâre-i halîye dahi zamm ve ihdas ile câmi’-i şerîf-i mezkûru ta’mîr ve tevsî’ ve tezyin olunub, derya tarafı rıhtım ve kârgîr iskele ile bir muvakkithâne dahi ilâve buyurmuşlardır…. Ve mihrâb tarafında bir hammâm-ı âlî dahi bina ve inşâ olunmuşdur ki, mislinâ-yâb bir eser-i nâdir beraberdir. Ve câmi’-i mezkûrun bünyâdına Şehremini Hafızel-Hâcc Mustafâ Efendi bina emîni ta’yîn kılınmışdır ki, mumâ-ileyh bir sene akdem İstanbul’da Bağçekapusı dâhilinde vâki’ türbe-i şerif ve medrese ve imaret ve sebile bina emîni nasb ve ta’yîn kılınmış idi….”
Caminin dış avlusunun üç kapısı vardır. Bunlardan biri cadde yönünde, diğeri deniz tarafında ve bir diğeri de batı yönündeki muvakkıthanenin yanındaki sokağa açılmaktadır. Cadde tarafındaki kapının önünde, padişahın ata binmesini kolaylaştırmak için yapılmış bir binek taşı bulunur. Bu taş İstanbul’da günümüze kadar gelebilen tek örnektir.
Dış avlunun içerisi bir bahçe şeklinde düzenlenmiştir ve burada bir kuyu bulunmaktadır.
Sol tarafında padişahın atına su vermek için yapıldığını sandığımız bir duvar çeşmesi bulunan dış avlunun cadde tarafındaki ahşap kapısının üzerinde caminin yapım kitâbelerinden biri bulunmaktadır.
Denizdeki dalgalardan camiyi korumak için, deniz tarafındaki dış avlu kapısının önü genişletilerek bir platform oluşturulmuştur. Deniz tarafındaki dış avlu kapısı ile iç avlu kapısı bu platforma açılmaktadır.
Deniz tarafındaki platformdan, üzerinde yalnızca padişahın tuğrası bulunan bir kapı ile, pek kullanılmayan iç avluya girilmektedir. İç avluda bir şadırvan yoktur. Buradan son cemaat yerine 10 basamaklı bir merdivenle çıkılmaktadır.
Deniz kenarında olan cami, yapay dolgulu alüvyon tabakası üzerine inşa edilmiştir. Temelin altına kısa ahşap kazıklar çakılmış ve Mîmar Sinan’ın bazı camilerin inşaatında yaptığı gibi, bir ızgara sistemi meydana getirilmiştir.
Merdivenle çıkılan son cemaat yerine, üzerinde bir kitâbe bulunan, sonradan cam kapı takılan, bir kapıdan girilmektedir.
Son Cemaat yeri altı sütunla desteklenen köşelerde yarım payeler ile taşınan yedi adet kemerle örtülüdür. Ortasındaki cümle kapısının her iki kenarında birer mihrapcık vardır.
Mermerden yapılmış ve herhangi bir süsü olmayan ahşap kapılı cümle kapısının üzerinde gene bir diğer kitâbe daha vardır.
Deniz tarafından bakıldığında, Bayezit Camii’de olduğu gibi yayvan bir görünüme sahip olan caminin yan kanatlar üzerinde yükselen kubbesi bütün kütleye hakim olarak görünmektedir.
Nuruosmaniye Camii ile Lâleli Camii’inde olduğu gibi çok basamaklı merdiven kullanılarak, yapı zeminden yükseltilmiş ve bir âbide görünümü kazandırılmıştır.
14,60m.x14,60m boyutlarında kare bir plâna sahip olan cami, iki kasnaklı bir kubbe ile beş yarım kubbeye sahiptir. 13,90m çapındaki ana kubbe, dış ölçüleri 17,00mx17,00m kargir duvarlar üzerine oturtulmuştur. Kubbeye geçişler pandantiflerle sağlanmaktadır.
Kubbenin kasnağında yirmi tane yuvarlak kemerli pencere vardır. Kubbe, hafifletilmiş olarak, içten bağdâdî sıva ve dıştan kurşun kaplı ahşap bir iskelete sahiptir. Bu hafifletme, arazinin denizden kazanılmış olması nedeniyle, zeminin direncine olan güvensizlikten kaynaklanmaktadır.
Ana kubbe ve küçük kubbeleri çepeçevre kuşatan yuvarlak kemerli pencereler, tepe kısmında hafifçe çıkıntı yapmaktadırlar.
Kubbe kasnağında, Yesârîzâde’nin celî-sülüs’le yazdığı ve 1945 yılında yapılan onarımda Hattat Halim tarafından yenilenmiş olan, “Esmâ-i Hüsnâ” çevresel olarak bir kuşak halinde dolanmaktadır.
Kargir duvarlar zeminde 1m kalınlığında olup en üstte 60cm’e kadar incelmektedir. Bu duvarlara oturan ana kubbenin yükü mihrap önündeki yarım kubbe ile desteklenmektedir.
Dikdörtgen şeklinde dışa doğru çıkıntı yapan alan içerisindeki mihrabın tam üstündeki çini panoda “İhlâs Suresi” yazılıdır. Her iki yanındaki kalem işli alçı çerçeveli pencereler bitki süslü renkli camlarla bezenmiştir.
Mermer mihrap hücresi “S” ve “C” kıvrımlı bir kemerle taçlandırılmıştır ve iki yanında hilâl alemli birer mermer sütun vardır.
Mihrabın iki yanından başlayan ve pencerelerin arasından devam eden, üzerinde “Âletü’l Kürsî” yazılı çini panolardan oluşan bir kuşak vardır.
Minber, renkli mermerden yapılmıştır. Üzeri ahşap süslerle kaplı ve sedef kakmalı olan minber, Barok üslubunda süslemeli ve üzeri yüksek sivri külahlıdır.
Kemerle dört sütun üzerinde yükselen Hünkâr Mahfili altın kaplamalı şebeke ile çevrelenmiştir.
Müezzin mahfili de gene dört adet kemerli sütun üzerinde yükselmek-tedir. Caminin vaiz kürsüsü ahşap olup sedef kakmalıdır.
İlk inşaatı sırasında tek minareli olarak yapılan caminin depremler ve yangın nedeniyle şakulü kayan mina-resi, Sultan İkinci Mahmud dönüminde yıktırılarak, caminin doğu ve batısında son cemaat yerine bitişik olarak birer minare yaptırılmıştır. Böylece cami iki minareli hale getirilmiştir. Batı yönündeki minarenin kaidesinde bir de güneş saati bulunmaktadır.
Fotograflar: H.Veysel Güleryüz
_______________________________________________________________________________________
Beylerbeyi Camisi Kitâbeleri (1) Çuhadar Lâdikli Ahmet Ağa Çeşmesi Kitâbesi
Abbas Ağa Çeşmesi Kitâbesi (Beşiktaş)
Ümmü Gülsüm Çeşmesi Kitâbesi Kaptan Mustafa Paşa Çeşmesi Kitâbesi
Silahtar Mustafa Ağa Meydan Çeşmesi Kitâbesi
Sultan Üçüncü Ahmet Duvar Çeşmesi Kitâbesi Ali Bey Çeşmesi Kitâbeleri
Arap Camii, Âdile Sultan Şadırvanı Kitâbesi
Doğancılar, Çakırcı Hasan Paşa Camii Kitâbesi Ortaköy, Damat İbrahim Paşa Çeşmesi Kitâbesi
Bezmiâlem Vâlide Sultan Çeşmesi Kitâbeleri Doğancılar, Hasan Paşa Çeşmesi Kitâbesi
Kandilli, Sultan Birinci Mahmud Çeşmesi Kitabesi Alman Çeşmesi Kitâbesi
Doğancılar Maksemi Kitâbesi Zühtü Paşa Camii Kitâbesi
Zühtü Paşa İlkokulu Kitâbesi Kapalı Çanşı Kitâbesi
Aziz Mahmud Hüdâî Çeşmesi Kitâbesi Bereketzade Çeşmesi Kitabeleri
Galata Kulesi Kapı Kitâbesi Mihrişan Vâlide Sultan Çeşmesi Kitâbesi
Şehzade Mustafa Çeşmesi Kitâbesi Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Kitâbesi
Sultan Üçüncü Selim Çeşmesi Kitabesi Yûşâ Camisi ve Türbesinin Kitabeleri
Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-5 Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-4
Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-3 Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-2
Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-1 Mihrişah Valide Sultan Meydan Çeşmesi Kitâbesi
Sultan Üçüncü Mustafa (İskele) Camisi Kitabesi Nusretiye Camisi Muvakkıthanesisi Kitabesi
Nusretiye Camisi Sebili Kitabesi Teşvîkiye Câmi-i Avlusundaki Nişan Taşları Kitâbeleri
Miskinler Tekkesi Çeşmesi Kitâbesi Yeni Valde Camii Kitâbeleri
Teşvikiye Camii Kitâbeleri Bostancı Derbendî Namazgâhı Çeşmesi Kitâbesi
Küçük Selimiye Camii (Çiçekçi Camii) Kitâbesi
Haydarpaşa Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kitâbesi
Emirgân Meydan Çeşmesi Kitâbeleri, Sadeddin Efendi Çeşmesi Kitâbesi
Karaca Ahmed Sebili ve Türbesi Kitâbesi, Rıza Paşa Çeşmesi Kitâbesi.
Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi ve Kitâbesi, Ayrılık Çeşmesi Kitâbesi
Hacı Beşir Ağa Sütun Çeşmesi Kitâbesi, Zevkî Kadın Çeşmesi Kitâbesi,
Çinili Cami Cümle Kapısı, Eyüp Sultan Türbesi Dış Duvarındaki Kitâbe, Topkapı Sarayı Kubbealtı,
Başkadın Meydan Çeşmesi, Cihangir Camii, Azap Kapısı Camii Kitâbesi, Baba-Oğul Çeşmesi Kitâbesi,
Karaki Hüseyin Ağa Camii, Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi Mescidi,
Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi, Molla Aşkî Camii Kitâbesi, Mahmud Paşa Camii Kitâbesi,
Davud Paşa Camii Kitâbesi, Mahmud Paşa Camii Cümle Kapısı İki Yanındaki Kitâbeler,
Gülnûş Emetullah Vâlide Sultan Duvar Çeşmesi, Ayazma Camii Çeşmesi Mîmar Sinan Türbesi,
Bursa Tekkesi (Arpacılar) Camii Kitâbesi, Şemsi Paşa Camii Kitâbesi
Bu bölümde çeşitli Osmanlı devri kitabelerinden örnekler sunulacaktır.
Bu kitabelerin bazılarının okunuşlarını da ayrıca vermekteyiz.
Hatalı okumalarımız olursa iletişim sayfamızdaki e-posta adresinden bilgi vermenizi önemli rica ederiz. Ayrıca, kitabelerin bulunduğu Osmanlı eseri hakkında da bilgiler verilecektir. Bu sayfamızda İstanbul'un kaybolan camileri hakkında da bilgiler vermekteyiz.
© 2011-2019 | H.Veysel Güleryüz