kitabeler.gif

Kapalı Çarşı Kitâbesi

Nuruosmaniye Kitabe-800.jpg

Kitâbe

Zînet efzâ-yı makâm-ı muallâ-yı hilâfet-i İslâmiye erîke-pîra-yı sultân seniyye-i Osmâniye el-Sulân bin el-Sultân el-Sultân-el-gâzî Abdülhamîd Hân-ı sânî

Hazretlerinin cümle-i hasr-ı ümrân kesret-i hümâyunlarından olmak üzere işbu çarşıyı kebîr bin üç yüz on dört sene-yi Hicrîsi Rebiyyül-evvelinde müceddeden tâmir olunmuşdur.

Sâmi

Kitâbenin Günümüz Türkçesi ile Anlamı:

Yüce İslam halifeliği makamını zinetini dağıtan, yüce Osmanlı sultanlığını süsleyen Sultan oğlu Sultan, Gâzî Sultan İkinci Abdülhamid Han

Hazretlerinin tümü kendi varğığından olmak üzere bu Büyük Çarşı'yı Hicrî 1314 yılı Rebiyyül-evvelinde (Ağustos 1896) genişleterek tamir ettirmiştir.

Sâmi

Kapalı Çarşı

Kapali-01.jpg

İstanbul'a gelen yerli, yabancı her turistin ziyaret ettiği yerlerin başında Kapalıçarşı gelir. Gerçekten, çarşı kurulduğundan bu yana doğu havasını ve renklerini taşıyan dükkânlarıyla asırlarca herkesin ilgisini toplamış, zamanımıza kadar gelmiştir.
Çarşının kuruluş tarihi çok eskidir. Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul'u feth ettiği zaman çarşının yerinde Bizanslılar devrinde, İmparator Augustus tarafından yaptırıldığı rivayet edilen bir bedesten bulunuyordu. Bedestenin Bizanslılar'dan kalma olduğu doğu kapısı üzerinde bulunan kabartma kartal resminden anlaşılmaktadır. Bunun yanısıra Fâtih'in vakfiyesinde, hayır kurumları için vakfettiği Bizans yapıları arasında söylenilmesi de yapının kuruluş tarihinin eski olduğunu göstermektedir.
Çarşının özünü oluşturan ve bugün «İç Bedesten» veya «Cevahir Bedesteni» şeklinde adlandırılan yer, zamanla çevresine eklenen dükkânlarla yavaş yavaş büyüdü. Çarşı, şehir fethedildiği sırada Eski Bedesten'den Çadırcılar Caddesine doğru uzanan kısımdan ibaretti. Fâtih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethinden sonra şehri imar etmek için Osmanlı mimarîsinin özelliklerini taşıyan hanlar, hamamlar, çarşılar, camiler yapılmasını emretmişti. Fâtih'in emri üzerine biri Galata'da, ikisi İstanbul tarafında olmak üzere üç bedesten birden inşa edildi. 1461 de ahşap olarak hizmete açılan Yeni Bedesten, çarşının Nuruosmaniye tarafında bulunuyordu. Burası, bir yolu pamuk, bir yolu ipekle dokunan ve «Sandal» denilen bir tür kumaş satışına ayrıldığı için «Sandal Bedesteni» adıyla da anılıyordu.

Nuruosmaniye Girisi.jpg

KİRALIK KASALAR
Fâtih'in vezirlerinden bazılarının bedesten çevresine dükkân yaptırmasıyla çarşı büyüdü. Eski bedestendeki dükkânların çoğunda dolap veya mahzen adı verilen ve bugünkü bankalarda olduğu gibi kiralık kasa görevi yapan yerler bulunuyordu. Gerçekten bedestenler, taş yapıları, demir kapıları, sürekli bekçileriyle güvenli ve korunaklı olduğundan, halk parasını ve değerli eşyalarını burada saklamayı tercih ederdi. Bu dolaplar dükkânlarda duvarların içinde bulunurdu. Evliya Çelebi'ye göre eski bedestendeki dolapların sayısı 28'di ve bunların 24'ü üç dükkâna bir dolap düşmek üzere duvarların içinde, dördü de köşelerde yer almaktaydı. Fâtih'in vakfiyesinde ise 28'i dükkânlarla birlikte olmak üzere 128 mahzen, dolap bulunduğunu, bunların yüzünün yer altında, yirmi sekizinin de dükkânlarda olduğu ve bu nedenle buraya «İç Bedesten» denildiği söylenmektedir. Zengin tüccarlar ve ileri gelen kişiler mücevherlerini, değerli altın, gümüş, eşyalarını bedestendeki dolaplarda küçük bir ücret karşılığı saklatırlardı. Dolabından bir şey çıkartmak isteyen, bir bölükbaşı'nın nezaretinde sandığın konulduğu dolaba girer, burada işi bittikten sonra gene bölükbaşının gözü önünde sahdık kilitlenip mühürlenirdi. Eşya koruma bedelinin yüzde yirmisini bekçibaşı denilen başmuhafız alır, kalanını diğer bölükbaşılar aralarında eşit olarak paylaşırlardı. Bölükbaşılar, sonradan müzayedelere de katılıp tellâllık yapmaya başladılar. Tellâllık ücreti, malın değerinin yüzde yarımıydı.
Bu dolaplara bırakılıp da zamanla unutulmuş, sahibi çıkmamış, ya da ölenler tarafından herhangi bir kimseye bırakılmamış mücevher ve eşyalar hazineye devredilirdi. Abdülmecid devrinde üç kez şeyhülislâmlık yapan Mekkîzâde Mustafa Âsım Efendi 1846’da 73 yaşında öldüğü zaman, mirasçısı bulunmadığı için bedestendeki kiralık dolabı açılmış ve kırk bin kese akçesi bulunduğu görülmüştür. O zamana göre hayli yüksek değeri olan bu parayla 1848 yılında Ayasofya tamir edilmişti.
Bunun yanısıra bedestende imparatorluğun her tarafından toplanmış, nadide mücevherler, değerli silâhlar, değerine paha biçilemeyen eşyalar da korunmaktaydı. Evliya Çelebi buranın bekçilerinden «Bunlar öyle güvenilir insanlardır ki, bedestende olan dolaplar açık kalıp nice Mısır hazinesi ki, hesabını Bârî bilir, mücevherat meydanda yattığı halde asla el sürmezler» şeklinde sözederek, dürüstlüklerini över. Bu bekçilere bölükbaşı adı verilirdi. Komutanları da Nanpareci ve Küçükağa ünvanını taşırdı. Bunların hepsi denenmiş insanlardı ve birbirlerine kefildiler.

BEDESTEN SOYGUNU
Çarşının kapanış saatinden önce üç kapı kapanır, İnciciler Kapısı ise çarşı tamamen boşalıncaya kadar açık tutulurdu. Daha sonra bir bölükbaşı yanında yardımcısı olduğu halde, elinde bulunan bir sopayla dükkânları dolaşır, içerde gündüzden saklanmış kimsenin bulunup bulunmadığını kontrol ederdi. Bu sıkı güvenlik önlemleri sayesindedir ki, çarcıda yüzyıllar boyu tek bir hırsızlık olmamıştı.
Tarihe Bedesten soygunu diye geçen tek büyük hırsızlık 1591 yılında olmuş. Bir sabah dükkânlarını açan tüccarlar, dolapların açık olduğunu görerek paniğe kapılmışlardı. Alelacele yapılan bir sayımda, çalınan para miktarının 30 bin altını geçtiği görülmüş. Dîvân-ı Hümâyûn İstanbul kadısıyla yeniçeri ağasını hırsızları bulmakla görevlendirmişti. Büyük soygun İstanbul halkı arasında büyük şaşkınlık uyandırmıştı. Halk Bedestendeki çeşitli eşya ve paraların nasıl sıkı bir düzenle korunduğunu bildiği için şaşırmakta ve korkmakta haklıydı. Bedesten kapatıldı, içerdeki dükkânlar teker teker arandı, şüpheli görülenler çeşitli işkencelerden geçirildiği halde, suçlular bulunamadı. O zaman yeniçeri ağası suçlunun bedesten dışında bulunabileceğini düşünerek diğer dükkânları da aramaya başladı ve bu arama sırasında bir İranlı’nın dükkanındaki dolapta, çalman altınlar ve mücevherler bulundu. Dolabı kiralayan kişi yakalandı, suçunu itiraf ettiğinden asıldı.
Yeni bedestendeki tek hırsızlık vak'ası ise 1754 yılının Ağustos ayında olmuş, bir hırsız damını kazma ile delerek içeri girdiği dükkânı soymak isterken bölükbaşılar tarafından yakalanmıştı. Hırsız, Dîvân-ı Hümâyûn'un verdiği karar üzerine girdiği dükkânın önünde boynunda kazması olduğu halde asıldı.

AÇILIŞ DUASI
Çarşının açılışı ve kapanışı dua ile olurdu. Duacı adı verilen bir bölükbaşı İnciciler Kapısı önünde durarak halkı duaya davet ederdi. Duacı, padişahın, askerin selâmetine, gelmiş, geçmiş bedestenlilerin ruhlarına rahmet diler, bir dua okuduktan sonra:
— Tavcılık yapılmayacak, mal kapatılmayacak, kefilsiz mal alınıp, satılmayacak... .
diyerek alışverişlerin başladığını bildirirdi. Sonra esnaf günlük hayatına başlar, akşamları da aynı dua tekrarlanırdı. Bu âdet yüzyıllar boyu aynen devam etmiştir.
Çarşıda Doğu'dan gelen altın ve gümüş işlemeli, ipekli kumaşlar, nefis marokenler, firuze işlemeli kemerler, kalkanlar, hançerler, akla hatıra gelebilecek her şey satılırdı. Dükkân açmak isteyen esnaf önce, esnaf loncasına başvururdu. Tanınmış ve zengin kişilerin oluşturduğu bu lonca toplanıp müspet veya menfî bir karar alırdı. Esnafın, dükkân içinde iskemlede oturması çok ayıptı.
Esnaf için insanın dizüstü durabileceği büyüklükte, «Erkân Minderi» denilen bir minder vardı. Dükkân sahibi bu minder üzerinde oturur, lonca mensupları iskemle üzerinde otururken, gördükleri esnafa bir günden üç güne kadar ticaretten men cezası verebilirlerdi.
Bedestenlerdeki müzayedelerin de kendisine has özellikleri vardı. Burada eşya öğle zamanına kadar müzayede edilir, mal sahibinin beklemeyip gitmesi halinde öğle namazından sonra son pey üzerinden mal satılırdı. On bin kuruştan fazla değeri olan mallar sadece perşembe günleri müzayede olunurdu.

MİMARİ ÖZELLİKLERİ
Çarşının çekirdeğini oluşturan eski bedesten, mimarî bakımdan birçok münakaşalara neden olmuştur. Birçok yazar, bu bedestenin Bizanslılar'dan kalma olduğunu ileri sürdükleri halde, bazı yazarlar buna türlü iddialarla karşı çıkmışlardı. Örneğin Ekrem Hakkı Ayverdi «Fâtih Devri Mimarîsi» adlı eserinde konu üzerinde önemle durmakta ve bir kartal resmine dayanarak binanın Bizans yapısı olduğunu ileri sürmenin doğru olmadığını, bu resmin bulunduğu kapının iki merkezli sivri dayanma kemeri altında basık yapılmış XV. asır üslûbunu taşıyan bir Türk kapısı olduğunu söylemektedir. Ayverdi, bunun yanı sıra kubbe kasnaklarının düz satıhlı ve sekiz köşeli olduğunu, Bizans kapılarında böyle kasnakların mevcut olmadığını, kubbe genişliklerinin Edirne bedestenindeki kubbe genişliklerine aynen uyduğunu, mahzen teşkilâtının, harici dükkânlarının hep bu bedestenden örnek alındığını da belirterek şu yargıyı ileri sürmektedir: «Eski bedesten de bir Türk yapısıdır.»
Tahsin Öz de çarşı hakkındaki bir makalesinde, gene aynı iddiayı tekrarlayarak eserin Türk yapısı olduğu hükmüne varır. Ancak tarihler Eski Bedestenin kesinlikle Bizans yapısı olduğunu kaydetmekte ve buna delil olarak ta Fâtih'in vakfiyesinde adının geçmesini göstermektedirler.
Eski bedestenin 23 kubbesi vardır, içeriden bakıldığı zaman bu 23 kubbenin ancak 15'i görülebilir. Diğer sekiz kubbe fil ayaklan üzerine rastladığından görülmemektedir.
Sandal Bedesteni dört duvar ile on iki fil ayağı üzerine kurulmuştur. Ayaklar kesme taştan, duvarlar molozdan, kemer ve kubbeler de tuğladandır. Kubbe kasnakları alçak ve sağırdır. Mimarî yapı bakımından, Türk yapısı olduğundan şüphe edilemez. İçerden bakıldığı takdirde, otuz iki kubbesinden ancak yirmisi görüdür. Diğerieri fil ayakları üzerindedir, kapsadığı alan (2119 metrekare), eski bedestenden büyük olduğu için, büyük bedesten diye de adlandırılır.
Sandal Bedesteni içindeki dükkânların mahzeni olmadığı için, değerli eşyaların saklanmasına olanaklı değildi. Bedesten II. Mahmud zamanında kapatılarak depo olarak kullanılmaya başlanmıştı. Bu durum yıllarca devam etmiş, 1914 yılında Cemil Topuzlu'nun şehreminliği (belediye başkanı) zamanında Mimar Kemaleddin'in nezareti altında harap ve metruk halinden kurtarılarak tamir ettirilmiş ve belediye mezat salonu olarak hizmete girmiştir. Bedesten bugün de aynı amaçla kullanılmaktadır.

Kapali-02.jpg

Kapahçarşı tarihi boyunca bir çok felâketlere uğramış, devamlı zelzele ve yangınlar yüzünden şekli değişmiştir. 1509 yılında II. Bâyezid devrinde İstanbul'u birbirine katan bir zelzele çarşıya da zarar vermişti. 1694 yılında iç bedestende çıkan yangın fazla büyümeden söndürülmüş, bunu 1701 yılında çıkan büyük bir yangın takip etmişti. Bu yangında eski ve yeni bedesten arasındaki hanlar ve dükkânlar tamamen kül oldu. 1749 yılında çıkan diğer bir yangın çarşıya büyük zarar verdi. Devrin padişahı I. Mahmud, tamir işiyle bizzat ilgilendi. 1766 ve 1894. zelzelesi İstanbul'la birlikte çarşıyı da âdeta mahvetmiştir. Çarşıda 1894 zelzelesinden sonra geniş ölçüde değişiklik yapılmış, bazı kısımları küçültülmüş, o zaman var olan çadırcılar ve kürkçüler kapıları kaldırılmış, iç kapılar halinde bulunan dua ve bitpazarı ile yorgancı ve koltukçu kapıları dış kapı haline getirilmişti.

Kapali-03.jpg

Çarşı 9 eylül 1943'de büyük bir yangın felâketi daha geçirmiş, döşemeciler kısmıyla, Sarıhasan, Yeşildirek, Mütevelli Ağahan, Cübbeli sokaklarıyla Alipaşa hanı tamamen yanmıştı. Fakat şüphesiz, 27 Kasım 1954'de çıkan yangın diğerlerinden çok daha büyük olmuş, 1660 dükkân yanmıştır. Özellikle Kalpakçılar Caddesi, Kürkçüler'e kadar kül olmuş, bunu Terziler, Kolancılar, Kavukçular, Koltukçular, Hazır elbiseciler, Hacı Hüsnü, Emirşah, Püsküllü Sokakları izlemişti. Çarşı bu yangından sonra esaslı surette tamir edildi.

Kapali-04.jpg

Bugün 30 bin metrekareden fazla yer kaplayan Kapalıçarşı'da 65 sokak, 3 binden fazla dükkân ve 20 han bulunmaktadır. Bu hanlardan başlıcalarını Alipaşa, Yarımtaş, Evliya, Hatip Emin, Kürkçü, Zincirli, Varakçı, Çuhacı, Yolgeçen, Cebeci, Sarraf, Yüncü, Mercanağa hanları oluşturur. Çarşıda ayrıca bir cami, bir karakol ve bir kaç çeşme ile başka yapılar da bulunmaktadır.

Kaynak: Ertan Ünal, “İstanbul’daki Kapalı Çarşılar”. Hayat Tarih Mecmuası, Ekim 1966, S.37.

Kapali Carsi Yukaridan.jpg

Kapalıçarşı kubbelerinin Bayezit Kulesi'nden görünümü.

Fotograflar: H.Veysel Güleryüz

 _______________________________________________________________________________________

Kitâbeler:

Aziz Mahmud Hüdâî Çeşmesi Kitâbesi Bereketzade Çeşmesi Kitabeleri

Galata Kulesi Kapı Kitâbesi Mihrişan Vâlide Sultan Çeşmesi Kitâbesi

Şehzade Mustafa Çeşmesi Kitâbesi Hacı Selim Ağa Kütüphanesi Kitâbesi

Sultan Üçüncü Selim Çeşmesi Kitabesi Yûşâ Camisi ve Türbesinin Kitabeleri

Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-5 Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-4

Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-3 Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-2

   Selimiye Kışlası Kapılarının Kitâbeleri-1   Mihrişah Valide Sultan Meydan Çeşmesi Kitâbesi

Sultan Üçüncü Mustafa (İskele) Camisi Kitabesi Nusretiye Camisi Muvakkıthanesisi Kitabesi

  Nusretiye Camisi Sebili Kitabesi  Teşvîkiye Câmi-i Avlusundaki Nişan Taşları Kitâbeleri

  Miskinler Tekkesi Çeşmesi Kitâbesi  Yeni Valde Camii Kitâbeleri

  Teşvikiye Camii Kitâbeleri  Bostancı Derbendî Namazgâhı Çeşmesi Kitâbesi

  Küçük Selimiye Camii (Çiçekçi Camii) Kitâbesi 

  Haydarpaşa Sultan Abdülhamid Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kitâbesi

  Emirgân Meydan Çeşmesi Kitâbeleri,   Sadeddin Efendi Çeşmesi Kitâbesi

  Karaca Ahmed Sebili ve Türbesi Kitâbesi,   Rıza Paşa Çeşmesi Kitâbesi.

  Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi ve Kitâbesi,    Ayrılık Çeşmesi Kitâbesi

   Hacı Beşir Ağa Sütun Çeşmesi Kitâbesi,   Zevkî Kadın Çeşmesi Kitâbesi,

   Çinili Cami Cümle Kapısı,   Eyüp Sultan Türbesi Dış Duvarındaki Kitâbe,   Topkapı Sarayı Kubbealtı,

   Başkadın Meydan Çeşmesi,   Cihangir Camii,   Azap Kapısı Camii Kitâbesi,   Baba-Oğul Çeşmesi Kitâbesi,

   Karaki Hüseyin Ağa Camii,   Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi Mescidi,

   Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Medresesi,   Molla Aşkî Camii Kitâbesi,   Mahmud Paşa Camii Kitâbesi,

   Davud Paşa Camii Kitâbesi,   Mahmud Paşa Camii Cümle Kapısı İki Yanındaki Kitâbeler,

   Gülnûş Emetullah Vâlide Sultan Duvar Çeşmesi,   Ayazma Camii Çeşmesi    Mîmar Sinan Türbesi,

   Bursa Tekkesi (Arpacılar) Camii Kitâbesi,   Şemsi Paşa Camii Kitâbesi


vg_bilgisayarda.jpg

kitabeler_kucuk.gif

Bu bölümde çeşitli Osmanlı devri kitabelerinden örnekler sunulacaktır.
Bu kitabelerin bazılarının okunuşlarını da ayrıca vermekteyiz.
Hatalı okumalarımız olursa iletişim sayfamızdaki e-posta adresinden bilgi vermenizi önemli rica ederiz. Ayrıca, kitabelerin bulunduğu Osmanlı eseri hakkında da bilgiler verilecektir. Bu sayfamızda İstanbul'un kaybolan camileri hakkında da bilgiler vermekteyiz.


© 2011-2019 | H.Veysel Güleryüz