Topkapı Sarayı Kubbealtı Tamir Kitâbeleri
Sağ Taraftaki Tamir Kitâbesi
Selîm Hân-ı keremver kâm-yâb etdikde devrânı
Cihânın intizâma tutdu yüz hâl-i perîşânı
Müceddid olduğu dünyâ vü dîne gûnden ezherdir
Odur sâhib-kırân-ı nev-zuhûr-ı nesl-i ‘Osmânî
Cihânı yapdırıp ma‘mûre-i emn ü amân eyler
Yıkar a‘dâ-yı dînin başına dünyâ-yı vîrânı
Nizâm-ı nev verip tecdîd eder bünyân-ı ikbâli
Bunu ilhâh eder da‘îm ona tevfik-i Yezdânî
Keremde pehlivândır hamlesinde şîr-i garrândır
Sözünde kahramândır vasf olunmaz şevket ü şânı
Bilir tertîb-i devlet resmini baht-ı hümâyûnu
Mülûk-ü sâlife san bundan öğrenmiş cihânbânı
Kılıb ta‘yîn-i hidmet fark ü temyîz eyledi bir bir
Gürûh-ı ‘askeri ve zümre-i a‘yân u erkânı
Bu divângâh-ı ‘âlîyi bu resme eylemek ta‘mîr
Meğer lâzım değil miydi açarsan çeşm-i im‘ânı
‘Aceb tarz-ı bülende koydu el-hak eyleyip tekmîl
Nizâm-ı dîni resm-i devleti nâmus-u şâhânı
Mu‘allâ kubbe-i eflâki gûyâ indirip hâke
Harîminde nümûdâr eyledi sâf saf sürûşânı
Temâşâsında mahşergâh-ı dehşet ‘aks eder câna
Der ü dîvârı nüzzâra olup mir‘ât-ı hayrânı
Huzûra yüz süren erkân-ı devlet çarh-ı rıf‘atden
En evvel seyr ederler hâk-bûs-ı mihr-i tâbânı
Bu resm-i nev-zuhûr enmûzec olsun çeşm-i a‘dâya
Cihâd esbâbını hem böyle tanzîm eyler ‘irfânı
O bir şâh-ı cihân-ı rüşd ü himmetdir ki el-hâsıl
Bulunmaz lâciverdî kubbenin altında akrânı
Çıkıp kânûn-u devlet perdeden olmuşdu bî-âheng
Şifâ-sâz oldu ihyâ eyledi Sultân Süleymân’ı
Sükûn-u pür-temekkündir ‘alâmet hamle-i şîre
Bu ârâm etdirir a‘dâ-yı dîne teng meydânı
Tesettür kılsa topun sînesinde gülle aldanma
Eğer gürlerse gürler ra‘d u berk-i kahr-ı Sübhânı
Ne dem endîşesi tedbîr ile başlarsa teshîre
Alır iklîm-i gayb-ı lâ-mekânı mülk-i imkânı
Hemîşe zâtına ikbâl ü şevketle murâdınca
Mübârek ede Mevlâ yapdığı âsâr u ‘ümrânı
Edip te’yîd re’yin mu‘cizât-ı seyyidü’l-kevneyn
Kerâmât-ı bülend-i evliyâ olsun nigehbânı
Füyûz-u sırr-ı ilhâmiyle Gâlib geldi bir târîh
Selîm Hân yapdı hem-tâk-ı felek bu cây-ı dîvânı
1207
Sol Taraftaki Tamir Kitâbesi
Şehinşâh-ı cihân Mahmûd Hân-ı ma‘delet-pîrâ
Mu‘allâ cây-ı dîvânı mücedded eyledi ihyâ
Müşebbek revzeni zencîr-i ‘adlin bir ‘adîlidir
Bilâ-tahrîk eder Hak sâhibin ol husreve îmâ
Selîm Hân-ı cinân-menzil edip ancak zemînin tarh
Müzeyyen etdi ‘adl ü dâd ile şâh-ı zamân hâlâ
Felekler bu mu‘allâ Kubbealtı’ndan ‘ibâretdir
‘Adâlet olmasa olmaz sipihr-i köhne pâ-ber-câ
Vekîl-i saltanat sadreyn ü defderdâr ve tevkî‘î
Olur dîvân günü bu âsumâna encüm-i zehrâ
Sipihr-i şevketin ahkâmını seyr etmeğe gâhî
Tulû‘ eyler verâ-yı zer-kafesden ol meh-i garrâ
Huzûr-u hazret-i Hakk’a kalır zîrâ müzevverdir
‘Adâletgâh-ı hâkânîde faysal bulmayan da‘vâ
Bu nev-câyın verâsı kulle-i Kâf-ı ‘adâletdir
Ayağı altına düşse nola dünyâ vü mâ-fîhâ
Sipihr-i kîne-cûyı mehcesiyle dâğdâr etdi
‘Âlem-efrâz olunca kulle-i nev âiftâb-âsâ
‘Îyân etdi o vâlâ kulleyi bünyâd edip zımnen
Nigehbân olduğun âfâka ol hâkân-ı mülk-ârâ
O rütbe mülke te‘sîr etdi ol şehden mehâbet-kim
Murâd etse künâm-ı şîri eyler âhüvân yağmâ
Dilerse mîşezârı mehd eder bir peççe rûbâha
Dilerse şîr-i nerri tıfl-ı âhûya eder lala
Feridûnlar o şâha ‘arz-ı hâcet eylesün gelsin
Penâh-ı pâdişâhân eyledi dergâhını Mevlâ
İki zerrîn tasa saltanat tâcın verirlerdi
Rikâbında gelüp peyk olmuş olsa Sencer ü Dârâ
Sıtablında eger Pervîz olaydı bir at oğlanı
Anar mıydı cihânda edhem-i Şebdîz’ini hâşâ
Nüvîd-i feth için tatar olaydı böyle hâkâna
Eder miydi Hülâgû ‘ömrünü ılgar ile ifnâ
Açın dest-i niyâzı dâ‘îm olsun dâver-i gâzî
Sözüm ger hak ise ey sâkinân-ı ‘âlem-i bâlâ
O hâkân sıdk ile kıldı cenâb-ı Ahmed’e hıdmet
Kitâbullâhın etdi seyf ile ahkâmını inbâ
Yine çıkdım sadedden kaldı bu câyın biraz vasfı
Alışmış medh-i hâkâna zebân-ı hâme-i imlâ
Saded bir yana dursun şevk u şâdîden gider ‘aklım
O şâhı yâd ederken mâlik olmam kendime kat‘â
Bulaydım bâri bir mısrâ‘-ı ra’nâ cây-ı zîbâya
Kusurum olsa da ‘avf eyler ol şâh-ı kerem-fermâ
Gören ser-dâde-i insâf olur ‘İzzet bu târîhe
Mücedded eyledi dîvân yerin Mahmûd Hân vâlâ
1235
Fotograflar: H.Veysel Güleryüz
Kubbealtı'nın ve tamir kitâbelerinin dışarıdan görünümü.
Kubbealtı'nın diğer bir görünümü.
Kubbealı'nda yapılan bir toplantının eski bir resmi
Topkapı Sarayı Kubbealtı (Dîvan-ı Hümâyûn)
Kubbealtı ya da Divanhane, Topkapı Sarayı'nın, ikinci avlusu üzerinde yer alan ve Osmanlı İmparatorlugu'nda Sadrâzam ve diğer devlet adamlarının Dîvân-ı Hümâyûn toplantılarını gerçekleştirdiği mekândır. Burada devlet işleri görüşülür ve karara bağlanırdı.
İlk divanhane Fatih Sultan Mehmed döneminde (1451-1481) yapılmış ahşap bir yapıdır. Bugünkü revaklı yapı Kanuni Sultan Süleyman döneminde Mimarbaşı Alaeddin tarafından 1527-29 yıllarında yeniden yaptırılmış, daha sonra çeşitli dönemlerde geçirdiği onarımlarla değişikliğe uğramıştır. 16. yüzyılda iç mekân duvarları mermerlerle kaplanmıştır. Kubbealtı'ndaki bazı süslemeler, revağın mukarnas başlıklı sütun ve kemerleri ile iktidar sembolü taçlı mermer boş kapı, yapının 16. yüzyıl dönemine aittir. 1792 yılında Sultan Üçüncü Selim dönemi onarımlarında ise süslemeler ve eklentilerle yapı, bugünkü görünümünü almıştır. Kemer boşlukları yaldızlı şebekelerle kapatılmış, rokoko kabartmalı kapılar eklenmiştir. 1819 yılında Sultan İkinci Mahmud döneminde bir onarım daha geçiren yapının cephesindeki iki manzum tamir kitabeden biri Sultan Üçüncü Selim ve diğeri de Sultan İkinci Mahmud’a aittir. Divan-ı Hümayûn kaleminin kemer duvarında Sultan Üçüncü Mustafa’nın tuğraları vardır.
Sarayın her yerinden görülebilen yapıya orta kapıdan girilmektedir. Devlet işlerinin görüşüldüğü Kubbealtı, burada alınan kararların kaleme alındığı, avlu kısmında kubbeli ilk mekan olan Divan-ı Hümayûn, buraya bağlı olan Divan-ı Hümayûn kalemi ve kararların yazıldığı defter ve belgelerin arşivlendiği Defterhane olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır.
Divan-ı Hümâyun üyeleri haftanın dört günü toplanırdı. Divan üyeleri olan sadrazam, kubbealtı vezirleri, Anadolu ve Rumeli kazaskerleri devlet işlerini görüşüp padişaha arz etmek üzere karar alır, davalara bakarlardı. İhtiyaç duyulması halinde şeyhülislam da toplantılara davet edilirdi. Divan-ı Hümayun'un diğer görevlileri; nişancı, defterdar, reis-ül küttab, tezkereciler ve kâtiplerdi. Bu toplantılarda devletin siyasi, idari, mali, örfi işleri ile halkın önemli davaları görüşülürdü. Ayrıca sadrazamın elçi kabulleri ve padişah kızlarının nikâhları da burada yapılırdı.
Osmanlı padişahları Kubbealtı’nda yapılan toplantılara katılmazlardı. Çoğu kez Adalet Kulesi’ndeki bir odanın Kubbealtı'nı gören kafesli penceresinin arkasından toplantıları izlerler, yanlış bir karar alındığında pencerenin perdesini kapatarak toplantıya son verirlerdi. Bunun üzerine sadrazam ve vezirler Arz Odası’na geçerek konuyu görüşmek üzere padişahın huzuruna çıkarlardı.
Kubbealtı, devletin adaletini simgeleyen pek çok sembolik öğeye sahiptir. Mekânın yaldızlı şebekelerle dışa açık ve görünür olması, burada alınan kararların hiçbir gizliliğinin olmadığı anlamına gelirdi. Padişahın toplantıları izlediği kafesli pencere, padişahın kendi otoritesini devlet adamlarına devrettiği halde, tebaasına karşı hiçbir adaletsizliğin yapılmamasını bizzat güven altına aldığını simgeler.
Kubbealtı, devlet işlerinin Bâb-ı Âlî'de görüşülmeye başlanması sonucu kısmen işlevini kaybetmiştir.
. _______________________________________________________________________________________
Kitabe 16
Kitabe 15
Kitabe 14
Kitabe 13
Kitabe 12
Kitabe 11
Kitabe 10
Kitabe 9
Kitabe 8
Kitase 7
Kitabe 6
Kitabe 5
Kitabe 4
Kitabe 3
Kitabe 2
Kitabe 1
Bu bölümde çeşitli Osmanlı devri kitabelerinden örnekler sunulacaktır.
Bu kitabelerin bazılarının okunuşlarını da ayrıca vermekteyiz.
Hatalı okumalarımız olursa iletişim sayfamızdaki e-posta adresinden bilgi vermenizi önemli rica ederiz. Ayrıca, kitabelerin bulunduğu Osmanlı eseri hakkında da bilgiler verilecektir. Bu sayfamızda İstanbul'un kaybolan camileri hakkında da bilgiler vermekteyiz.
© 2011-2016 | H.Veysel Güleryüz