Ortaköy Büyük Mecidiye Camii..
Büyük Mecidiye Camii olarak da bilinen Ortaköy Camii, Beşiktaş ilçesinin kuzeyinde, Ortaköy iskele meydanının uç tarafında ve sahilde bulunmaktadır. Etrafı denizle çevrilidir ve Boğaziçi’ne doğru uzanan küçük bir burun oluşturur.
Denizin doldurulmasıyla oluşturulan ve 2433 m2 ‘lik bir alan üzerinde inşa edilmiş olan cami 933 m2 ‘lik bir yer kaplamaktadır.
1853-1854 yılları arasında inşa edilen cami, Sultan Abdülmecit Han tarafından mîmarı Nikoğos Balyan’a Barok-Rokoko üslubunda yaptırılmıştır.
Eskiden Ortaköy Camii’nin bulunduğu yerde ve biraz daha içeriye doğru olan arazide, Mahmud ağa isminde bir hayır sahibi tarafından yaptırılmış “Mahmud Ağa Mescidi” adında fevkânî bir cami bulunmuktaydı.
Sultan Üçüncü Ahmed’in damadı ve Sadrazamı İbrahim Paşa bu camiyi yıktırmıştır. Yerine ve biraz daha sahile doğru olmak üzere İbrahim Paşa’nın damadı ve devlet kethüdâsı olan Mehmed Ağa tarafından bir cami yapılmıştır. Mehmed Ağa. H.1143 (M.1730) yılında Patrona Halil isyanında kayınpederi olan İbrahim Paşa ile birlikte öldürülerek şehid edilmişlerdir. Kethüda Mehmed Ağa, Süleymaniye yakınlarındaki konağının bahçesine gömülmüştür.
“Mehmed Kethüdâ Camii” ya da “Kethüdâ Ağa Camii” olarak tanınan bu mescidin tek şerefeli bir minaresi, Hünkâr Mahfîli bulunmaktaydı. Caminin kubbesi yuvarlak değil üzeri kunşunla kaplı dört köşe biçimdeydi. Kapı üzerindeki tarih kitâbesinde, şair Seyyid Vehbi Hüseyin Efendi’nin bir beyiti bulunmaktaydı.
Öte yandan, Mehmed Kethüdâ Camii’nin karşısında dört yüzlü bir meydan çeşmesi bulunmaktadır. Çeşmenin cami tarafındaki yüzünde bu çeşmenin H.1136 tarihinde İbrahim Paşa tarafından yaptırıldığını belirten bir tarih kitâbesi vardır.
Mehmed Kethüdâ Camii zamanla harab duruma geldiğinden Sultan Abdülmecid tarafından 1853 yılında yıktırılarak aynı yerde iki minareli bir cami yaptırılmıştır.
Mir’ât-ı İstanbul kitabında Meh-med Ra’if, Ortaköy ve Ortaköy Camii ile ilgili olarak aşağıdaki bilgileri vermektedir:
“ORTAKÖY
…… Bu yerde bulunan cami daha önceleri Mahmud Ağa adında bir hayır sahibi tarafından fevkânî (zeminden yüksek) olarak bina olunmuştur. Cami aradan geçen zamanla harap olduğundan Sultan Üçüncü Ahmed Han zamanında pâdişâhın damadı olan İbrahim Paşa’nın sadrazamlığında, devlet kethüdâlığı ünvânıyla şereflendirilmiş olan (ki Mahmed Kethüdâ olarak tanınan) Mehmed Ağa tarafından, bir minare ve hünkâr mahfeli eklentisiyle yeniden inşa edilmiştir.
Camiin kapısı üzerinde olan tarih tanınmış şâir Vehbi el-Seyyid Hüseyin Efendi’nindir ve şöyledir:
“Tırazi hıttai iclâl sultan Ahmed Gazi
Ki etmiş kıblegâhi padişahan, dergehin mevlâ
O sultanı cihanın sihrihassı, sadrı mümtazı
Ebülhayr Asaf İbrahim paşayi kerem pira
Zamanı şevketinde eyleyüp dünyayi hayrâbâd
Cihani köhnede kalmadı mamur olmadık birca
Fakat bir mevkii dil keşte kim var idi bir mescid
Minel bab ilel mihrab olmuştu harap amma
Edüp etrafın ol yerin küfrüşirkten tanzif
Buyurdu kim anı da edeler bir camii Pakize terasa
Mükerrem kethüdası, nasbi ayni sihri zişanı
Muhammet nam Mahmudüşşemail hazreti ağa
O da bin şevk ile tekbire bendi iftitah oldu.
Hulusi niyyet ile yaptı böyle camii rana
Ki cami Ortaköy anınla mümtazı kura oldu
Bilindi nüktei lâhayre illâ filvasat hâlâ
Hıdivi âlem sadrı kerimi sahibülhayri
Bu gûna nice asara muvaffak eyleye mevlâ
Tamam oldukta Vehbi, bülbüli kudsî dedi tarih
Yapıldı Ortaköyde gül gibi bir mabedi ziba
1134”
Günümüz Türkçesine çevirirsek;
“Ülkeleri süsleyen azametli Gâzi Sultan Ahmed
Padişah dergâhını Allah’a kıble yeri yapmıştır
O cihan sultanının temiz, seçkin sadrazamı
Cömret Ebu el-Hayr Âsaf İbrâhim Paşa
Görevi zamanında dünyayı hayırlarıyla donattı
Yıpranmış dünyada imar edilmemiş yer kalmadı
Fakat bu cazip yerde bir mescit yaptı ki
Kapısından mihrâbına kadar harap olmuştu ama
Etrafını, çevresindeki müşrik örtüsünden temizledi
Buyurduğu zaman hemen ter temiz bir câmi yaptılar
Saygıdeğer kethüdâsı, gözü gibi sevdiği şahlı
Mehmed isimli Mehmed el-İsmâil Ağa hazretleri
O da bir arzu ile tekbir ile câmiyi açtı
İyi niyetle böyle güzel câmi yaptı
Ne câmi ki onunla Ortaköy seçkin bir semt oldu
Hayırsız şaka sanıldı, şimdi göz ucuyla bakılıyor hâlâ
Alem’in hidivi (*), cömert sadrazam, hayır sahibine
Allah, bugün gene bir çok eseri başarmasını sağladı
Tamam olduğunda Vehbi Bülbül Kudsî tarihini söyledi
Ortaköy’de gül gibi güzel bir mabet yaptı
1721
(*) Hidiv: Kavalalı Mehmet Ali Paşa’dan sonra Mısır’daki Osmanlı valilerine verilen unvan.”
Bu cami aradan geçen zaman içerisinde harap olduğundan mekânı Cennet olsun, Sultan Abdülmecid Hân hazretlerinin şâhâne himmetleriyle genişletilip yenilenerek tamir olunmuş, birer şerefeli iki güzel minare de eklenilmiştir. Caminin kapısı üzerinde yazılı olan tarih aşağıdadır” denilmekte ve :
“Caminin karşısında dört yüzlü bir çeşme vardır…..” denilerek devam etmektedir.
Ortaköy Camii, deniz kıyısında olmasına rağmen Üsküdar’dan ve Boğazın birçok yerinden görülebilmektedir. Celal Esat Arseven, bu camiden söz ederken: “Marmara’dan Boğaz’a girerken İstanbul’un en göze çarpan bir noktasında bulunan ve sahili süsleyen bu cami, sanki Boğaziçi’ne nazar değmesin diye oraya takılmış bir maşallah gibidir.” demektedir.
Caminin cümle kapısı üzerindeki kitabe ise şöyledir:
Sâhil-i cûdin garîk-ı lücce-i âmâl heb
Eylemiş Abdülmecîd Hân’ın makâm-ı bî-adil
Yapdı evvelkinden â’lâ hem nefîs ü hem metîn
Olamaz bu câmiin vasfında aslâ kâl u kîl
Nüsha-i ki ey zâtı câmiü’l-hayrâtdır
Ol şehin ömrün füzûn etsün Hüdâvend-i Celîl
Zîver üç târih iki mısra’ hudûd-ı nazımda
Gösterir bahr-ı emelde arz-ı beyt-i ali meyîl
Himmet-i Ahdülmecîd Hân vâkıf-ı hayrü’l-umûr
Ortaköy’de câmii âbâd itdi bî-bedîl”
1271
El-Ahdü’d-dâ’î Ali Haydar gufîrâlehû
Anlamı:
Cömertiliğinin sınırı engin amellerle gark olmuş
Abdülmecid Han’ın makamı adalete bürünmüş
Öncekinden daha yüksek, hem güzel ve hem de sağlam yaptı
Bu câminin özelliğine asla dedikodu yapılamaz
Onun büyük hayır eserlerinden biri câdir
Yüce Allah o şâhın ömrünü çok uzun etsin
Ziver üç tarih, iki mısra düzen içerisinde
Deniz kıyısında muazzam yer görünür
Abdülmecid Han’ın himmetli vaki hayırlı imardır
Ortaköyde benzersiz câmi imar etti. 1853-+.
Caminin demir parmaklıklı küçük bir avlusu ile deniz tarafındaki iki tarafını saran geniş bir rıhtımı ve doğusunda da bir bahçesi vardır. Avludan girildikten sonra, onbir adet basamağı olan çift taraflı mermer merdivenlerle son cemaat yerinin önündeki cümle kapısına çıkılmaktadır. Cümle kapısının üzerinde, Ali Haydar’ın ta’lik ile yazdığı Şâir Zîver’in camiye tarih düştüğü şiirden oluşan bir tarih kitâbesi bulunmaktadır.
Barok üslupta inşa edilmiş olan caminin son cemaat yeri de oldukça farklıdır. Klâsik üslupda inşa edilen camilerde son cemaat yeri avludan camiye girilirken, cami girişinin önünde yer almaktadır. Burada ise son cemaat yeri harimle birleşmiş durumdadır ve harimin kuzeyindeki hünkâr mahfilinin altında bulunmaktadır. Son cemaat yeri olması gereken bu bölüm bir giriş holü mahiyetindedir. Bu bölümde cümle kapısının her iki tarafında birer adet dikdörtgen şeklinde pencereler vardır.
Son cemaat yeri olarak tanım-ladığımız bu alanda, harime giriş yerlerine, son restorasyonda cam kapılar yerleştirilmiştir.
Cami, tek kubbelidir. Kubbesi askılarla caminin dört duvarı üzerine oturtulmuştur. Ayrıca kubbeye destek olan dış taraftaki üç çephede yer alan yığma sütunlar aynı zamanda caminin dışını süslemektedir.
Caminin içerisinde yukarı sırada 12 ve alt sırada ise sekiz adet büyük pencere bulunur ve cami bu pencerelerden bol miktarda ışık almaktadır. Harim bu nedenle insana ferahlık veren bir havaya sahiptir. Kıble yönündeki pencerenin üstü ve duvarı H.1312 (M.1894) yılındaki buyük zelzelede çatladığı için alçıdan yapılmışlardır.
Harim, yüksek beden duvarlarının taşıdığı bir kubbeyle örtülüdür. Çok ince işlemelerle ve oymalarla süslü olan caminin kubbesi; üzerleri kemerli dört büyük ve kalın duvarlarla ve bunların köşelerne birer ağırlık kulesi yapılarak bunun üzerine oturtulmuştur. Bu ağırlık kulelerinin üzerlerinde içi boş dekoratif figürler vardır. Kubbenin altında, bu kemerli duvarların üzerinde kubbeyi çepeçevre dönen dar bir kasnak bulunmaktadır.
Caminin iç duvarları, kırmızı ve beyaz hâreli pembe mozayikle kaplanmıştır. Mihrabı mermer ve mozayikten yapılmıştır ve üzerinde mukarnas süsler vardır. Mermerden yapılmış olan minberi de somaki kaplıdır. Alyrıca sol tarafta gene somaki mermerden yapılmış çok zarif bir vaiz kürsüsü bulunmaktadır. Caminin içerisinde cümle kapısının üzerinde, sağda hünkâr mahfili ve solda ise müezzin mahfili bulunmaktadır. Bunlar da caminin rokoko süslemelerine sahip olup, birer loca gibidirler. Zengin süslemelere sahip olan cami çok gösterişli olmakla beraber, sürekli onarım gördüğünden, her onarım sırasında kalem işlerinin de yenilenmesi gerekmiştir. Öte yandan, caminin son cemaat yerinin sağında ve solunda altlı, üstlü üçer odalı ve sofalı birer bölüm bulunmuktadır. Sağdaki bölümün kapısı denize açılır ve burası hünkâr mahfilidir. Burada, Abdülmecid’e ait Hereke kumaşı ile yapılmış sekiz koltuk ve iskemle bulunur. Hünkâr Mahfili, kuzey girişinde batı cephesinde ve iki katlıdır. Bu düzenleme açıkça hünkârın deniz yoluyla geldiğini göstermektedir. Caminin içerisinde asılı olan Çariyârî güzîn, Muhammed, Allah ve Hasan, Hüseyin levhaları ile minberin üstündeki oyma kelime-i tevhîd’in yazılarını H.1270 de padişah Abdülmecid yazmıştır. Bunların alatlarında imzalar okunabilmektedir.
Caminin üst katına harimden ulaşma imkanı yoktur. Caminin üst katına harim dışından, doğu ve batı yönlerinden merdivenlerle çıkılmaktadır.
Bu düzenlemeye, caminin yapıldığı dönemde güvenliğin sağlanabilmesi için gerek duyulmuştur.
Ortaköy Camii’nin birer şerefeli, yivli, ince iki adet minaresi vardır. Bunlar, çok narin ve zarif görünümlüdürler. Deniz tarafından birer sülün gibi görünen minarelerin şerefelerinin altlarında iri, kabartma altın yaldızla boyanmış olan akantüs yaprakları vardır ki, bu İstanbul’da tek örnektir. Ortaköy Camii inşa edildiği tarihten günümüze kadar çeşitli zamanlarda (1862, 1866, 1909, 1964, 1984, 2012 yıllarında) birçok onarım görmüştür.
H.1312 (M.1894) yılındaki büyük deprem nedeniyle kıble tarafındaki pencerenin üstü ve duvarı çatladığından alçı ile onarılmışlardır. Bu depremde minarelerin ikisi de şerefelerin altına kadar yıkılmış ve daha sonra yeniden inşa edilmişlerdir.
1970 yılında Vakıflar Bülteni’nin birinci sayısında Ortaköy Camii’nin onarımına ait aşağıdaki bilgi yer almaktadır:
“….Caminin dışında ve içinde görülen zengin dekorasyona rağmen inşaat malzemesi maalesef yeterince sağlam seçilmemiştir. Bu yüzden camiin yapılışından günümüze kadar çeşitli onarım mevzuları ortaya çıkmıştır. Fotoğraf ve yazılı kayıtlarla tesbit edilebilen en eski tamir 1894 depreminden sonra 1909 yıllarında yapılmıştır. Bu tamir sırasında, yıkılan, gövdeleri yivli eski minareler, yeniden fakat yivsiz olarak yapılmış, çatlayan kısımlar dikilmiş, bozulan taş süslemeler kısmen sıva ile kapatılmış, hünkâr kasrı orta sofasının dış cephelerindeki pencere üstü alınlıkları, odaların duvar ve tonoz nakışları değiştirilerek yenilenmiştir.
Fakat, yakın yıllarda camide yeniden oturma ve çatlamaların meydana gelmesi üzerine idaremizce caminin zemini ve statik durumu uzmanlara tetkik ettirilmiş, ve öncelikle bozulmuş olan rıhtım 1962 yılında yeniden yaptırılmıştır. Camideki deformasyonlara bu tedbirin de mani olamaması üzerine muhtemel can ve mal kaybını önlemek için bina içten ve dıştan askıya alınarak ibadete kapatılmıştır. Hazırlanan rölöve projesi ve onarım için düşünülen tekliflerle beraber durum Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kuruluna aksettirilmiştir. Kurul’un isteği üzerine müstakbel onarıma tesir edecak temel sisteminin tayini maksadiyle, 1964 yılında zemin sondajları yaptırılmıştır. Bunların neticesinde cami temelinin kısa boylu ahşap sıkıştırma kazıkları üzerine ahşap ızgara olduğu ve zeminin çeşitli malzemeyi havi gevşek bir dolgudan ibaret bulunduğu anlaşılmıştır. Yapının statik sondajlarından ise, duvarların iki tarafı küfeki veya benzeri taş kaplama, aralarının ise çeşitli malzeme ile doldurulduğu ortaya çıkmıştır. Düşünülen muhtelif onarım teklifleri arasında, camiyi bütünüyle yıkmadan tamir için, temel duvarlarının içten ve dıştan iki taraflı fore kazıklar üzerinde putrellerle tesis edilecek ve betonla kaplanacak bir taşıyıcı sisteme oturtulması ve zeminin çimento enjeksiyonu ile takviyesi en uygun hal çaresi olarak görülmüştür. Ancak buna imkân sağlamak için üstten duvarlara intikal eden kubbe yüklerinin kaldırılması yani kubbenin ve ağırlık kulelerinin sökülmesi icab etmiştir. Bunun için önce içerideki mermer minber, kürsü ve kubbeden sarkan büyük avize itina ile sökülmüş, yazılı levhalar yerle-rinden çıkarılmış, ahşap zemin döşemesi kaldırılmıştır. Kubbedeki nakışların renkli ve renksiz fotoğrafları çektirilmiş, bilahare aynen yapılmak üzere renkli kalıpları çıkartılmıştır. Yüksek Kurul’un da uygun gördüğü bu ameliyeye 1967 yılında başlanmıştır. Kubbenin sökülmesi sırasında içteki nakışlı sathı taşıyan basık tuğla kubbenin, dıştan daha ihtişamlı görünebilmesi için, içeriye inşa edilen ahşap bir iskele aracılığı ile üzeri yanyana konulmuş toprak künklerle kaplanmış ikinci bir tuğla kubbe ile yükseltildiği anlaşılmıştır. 1963 yılında tamamlanan temel takviyesinden sonra yıkılan kubbe, iç ve dış gabarileri aynı kalmak şartiyîe çift cidarlı betonarme kubbe olarak yeniden inşa edilmiştir. Böylece 1969 yılından itibaren caminin dış ve iç dekoratif elemanlarının restorasyonuna başlanmış bulunmaktadır.
Öte yandan Ortaköy Camii bu büyük restorasyondan sonra 1984 yılında büyük bir yangın geçirmiş ve tekrar onarılmıştır. Ortaköy Camii, yapıldığı tarihten itibaren padişahların Cuma Selâmlığı’na geldiği camiler arasında bulunur. Sultan Abdülaziz, tahttan indirilmeden üç gün önce 26 Mayıs 1876’da son Cuma Selamlığı’na bu camide çıkmış, bu da caminin tarihi özelliklerine bir yenisini eklemiştir. Özetle Ortaköy Camii’nin orijinal parçaları her onarımında büyük ölçüde yenilenerek değiştirilmiş olmasına rağmen Boğaziçi’nin girişindeki eşsiz konumu ve nefis görünümüyle İstanbul’un mîmârî mirasının yapıtaşlarından biri olmayı devam ettirmektedir.
Devrin padişahının saltanat kayığı ile Ortaköy Camii'ne gelişi.
Ortakoy Camii-Fotograf: Abdullah Biraderler 1891
Pertevriyal Valide Sultan Camii.
Nuruosmaniye bölümünün pdf dosyası için tıklayınız.
____________________________________________________________________________________
Osmanlı Barok Üslubunda Bir Sebil-Çeşme "Saliha Sultan Çeşme ve Sebili"
Bu sayfamda,, yeni hazırlamakta olduğum "ABİDELER ŞEHRİ İSTANBUL Osmanlı Devri Eserleri" isimli kitabımıın çeşitli bölümlerini izleyebilirsiniz.
© 2011-2020 | H.Veysel Güleryüz